29 Aralık 2013 Pazar

mizan

Yavaş yavaş geliyorsun 2014.
Kimbilir nelerle, kimlerle...

Herşeyin yoluna girdiği, sorunların çözüldüğü, kendim olmanın tadını doyasıya çıkardığım, çıkarabildiğim, uyumlu ve müjdeli bir yıldır beklediğim.

Silkinip, derin bir nefes alıp, suyun üzerine çıkmak...

2013'le gelenleri düşündüm..ooo kimler kimler...ve alıp götürdüğü..canımın içi, kıymetlim..hayatımın en değerlisi... en değerlisi, evet. delikanlım, kahramanım, bilgem, gücüm, kuvvetim, dayanağım gitti.

hayatın gerçeklerini kabullenip, hala güzel şeyler olacağını ummak belki de lüks. saçmalık hatta. ama bir söz verdim, tutmaya devam ediyorum.

ufak şeyler beklediğim.

sabahlara neşeyle uyanmak, yatağa huzurla girmek ve uyum.

bana bunlarla gel.
öptüm.


kimileri

istiyor ki..cool olayım, sürekli bakım, bişey bişey yapayım.. mesafeli olayım, bu kadar da gülümsemeyeyim..
benzeri şeyler. bu saatte düzgün tarif edemesem de..

oysa orada bir yerde, zamanın birinde, hasta çocukları görmüş bir insan..acı içine işlemiş bir insan..ancak insanlıktan nasibini alamamışlara mesafeli davranır.

anlatamıyorum.

anlatmaya da uğraşmıyorum ya neyse..

ah, bu dünyanın genel geçer kurallarına çok fazla kapılmış insan var.

bir evladın burnundan gelen kanı, elleriyle ve üstündeki bluzuyla temizleyen, hamile genç doktor kadını görmeyen ne bilsin.

evladının kanını temizleyen doktora bakıp, orada bir kaç saniyede bir ömür yaşayan kadının halini bilmeyen ne bilsin.

bakıyorum insanların bir kısmına.. hani bir film vardır..el altından insanlara dağıtılan bir gözlük vardır filmde..gözlüğü takan gerçekleri görmeye başlar..aslında ele geçirilmiştir dünya.. tüm reklam panolarında "tüket" yazmaktadır..insanların çoğu, aslında iğrenç uzaylılardır.
onları görüyorum bazı insanlara baktığımda.

ufacık detaylara takılıp ya da sadece husumet için önüne geleni kırıp geçiren, yüce idealler için uğraşıyormuş sanırken kendini...her neyse, haddim değil yargılamak. belki ben de birilerine böyle görünüyorumdur. bundan korkmam da, haberim olmamasından korkarım, düzeltme şansım olmaz kendimi diye. o nedenle haddim değil.

bir dua etsek..gönlü isteyenler elbet, etseler... o dua hastalara şifa, gönüllere ferah su olsa.

bir kuzum için dertliyim.

dua ve iyi dilekten başka bir şey yapamam..yapamayacağımı biliyorum. bir de onu sevdiğimi söylemek ve dilim döndüğünce güç paylaşmak.
İnşallah işe yarar.


25 Aralık 2013 Çarşamba

bazıları...sizden sıkıldım...manzaramı kapatıyorsunuz...

hey! dışarıdaki çoğunluk..
akşamları iş çıkış saatinde otoyolları dolduran,
arabalara atlayıp diğer herkesi ezercesine hızla evine dönmeye çalışan sen
karına, kocana, çocuğuna, sevgiline
ve en zor..eğer varsa arkadaşına giden sen...
(diğerleri olabilir de bir şekil, senin gerçekten arkadaşın var mıdır..benim anladığım anlamda yani..emin olamıyorum. ihtimal veremiyorum.)

deli gibi sürüyorsun ya hani o arabayı..en ufak beklemeye takatin yok. sarı ışık yandığında, önündeki araca küfreder gibi kornaya asılıyorsun ya, geminden boşanmış gibi koşuyor koşuyorsun ya...
sen iş çıkışı saatinden evvel de aynı böylesin.
farkında değilsin.

eziyorsun, yıkıp, biçiyorsun.
ne ettiğin sözlerin ne de eylemlerinin sonucunu zerre umursamadan
kendi sınırlı dünyanın içindeki kıymeti kendinden menkul doğrularınla
yokedip yürüyorsun.

gözlerin bağlı, aklının insani tarafı bağlı, kalbin hiç kullanılmamış, sıfır km.de ölüyor
farkında değilsin.

farkında değilsin ve en çok kime zarar veriyorsun bilsen;
insan olanlara.
insan olmayı kafaya takmışlara.
yanına sadece inancının, kalbini, aklını, gönlünü, gözünü, sevgisini almış olanlara.
kimbilir belki de o senin çocuğundur her şeyden evvel.

bak dur bir.
çocuğuna hayatı nasıl öğrettiğini merak ettim şimdi.
hangi robot olma derslerini, hangi sırada veriyorsun acaba,  gözleri boncuk o çocuğa.
gittikçe sana mı benziyor o da?
benziyor evet..
arada senin çevresine ördüğü duvarı yıkmayı başaranları da
cezalandırıyorsun değil mi?
evet, yapıyorsun.
pislik.

çeşitleriniz var sizin.
kalbini rehber almayanların çeşitleri vardır.
oysa kalbini rehber alanlar aynı deryanın damlasıdırlar.
oysa sen kavanozlar içinde örneklenmiş çeşitlerden sadece birisin.
bir damlasın ve kavanozun içindesin.
derya umrunda değil ve derya da seninle ilgilenmiyor.

çeşitleriniz var evet.

kiminiz tek başınasınız.
aileniz var, karınız, kocanız, çocuklarınız ya da sevgilileriniz
futbol oynadığınız birileri
iş 'arkadaşları'. bazen geniş bir çevre hatta.

hayatta kalmak her şey sizin için.

ortalamanın üzerinde bir ev, arada yurt dışı seyahati yapabilme hayali, iyi bir araba ve giysiler.
trendler ve diğer günlük tüketimler.

hin bakarsın sen.
güvenilmezsindir.
çünkü aslında kendine güven denen şeyden bile yalan yanlış haberdar olmuşsundur.
kendinle hiç yüzleşmedin.
için hiç akmadı.
hiç gerçekten sevmedin
ya da
bunun ne olduğunu bile bilmiyorsun.

hayatla mücadelen en fazla iki fazda gider gelir:
kazananın yanında ol
gerektiğinde kıç yala.
sorun varsa, uzaklaş.

ve diğerleri..

geniş ekiplerle hayata karşı duranlar.

tek başına mücadele etmeyi aklından bile geçirmeyenler.
tehdit algısı içinde
kafam yenmesin, işgal ettiğim yer gitmesin diye
bir orduyla yaşayanlar.
(tam olarak anlatmayı başaramıyorum bunu)

karşına istifa etmek istediğini söyleyen biri geldiğinde:
bunu kimseyle konuştun mu diye soranlar.
:)))
hayır cevabını aldığında
şaşırıp (salak) diye düşünenler.

böyle bir duruşun manası üzerinde hiç kafa yormadan ömrünü tüketmişler.

karşındaki düşünür o anda
-çünkü ben sen değilim. tanrı korusun. ben orduyla yaşamıyorum. sadece sevenlerim ve sevdiklerim var.-

tehdit algısı seni yemiş bitirmiş,
o kadar çok kafa koparmışsın ki
insanlar senden öyle tiksiniyor ki
ya insanlar senden nefret ediyor.
 :)))
ediyor ve farkında değilsin.

gerizekalı.

hakkaten şimdi düşündüm de..
seni o çeşitlerden biri olarak alıp
senin hakkında yazıyor olmak,
bana kendimi küçük gösterdi.
değmezsin.

sustum. :)
zavallı.










20 Aralık 2013 Cuma

geceyarısı rüyası

yukarı çık dedi bir ses.
bir basamak daha
bir basamak daha
geç, bulutları geç
bırak dünya aşağıda kalsın
buradan bak bir aşağıya.

birbirlerini yiyorlar dedim
yiyorlar evet dedi
gülümsedi mi, hüzünlendi mi anlamadım.
ben hüzünlendim ama
sadece kısa bir süreliğine

aşağısı güzeldi
yukarısı daha güzel
buradan bakınca her şey önemsiz geldi gözüme
ve çok daha önemli.

yukarısı ışıltılı.
aşağısı yorucu.

ama baktım, yarım kalan işlerim var.
çok güzel sevgiler var
çok güzel bir adam var
çok güzel hayaller var gerçek olmayı bekleyen.

imkanlar var, ihtimaller var.

ve bunları farkedebilen
ne az insan var.

bekle dedim sese
benim işim daha bitmedi.
ben aşağıya
bir süre daha
ha, ne dersin?

gülümsedi.

kendimi aşağıda buldum.

mutluydum.
koştum ona sarıldım.
:)

9 Aralık 2013 Pazartesi

süt kokusu

nerrden gelip buldun beni, çocukluğumun kaynayan süt kokusu?
gecenin bu saatinde, nereden geldi aklıma yeşil, devasa iki kanatlı tahta kapının görüntüsü?

yeşil kapı, evin sahiplerinin Hacca gidip geldiğini gösterir.
oraya her akşam süt almaya giden kara gözlü küçük kız, sokakta hala devam etmekte olan oyunda aklı, kalbi, her şeyi kalmış olarak suratını asmıştır.
ama hala bir milyon şey düşünmektedir.

kafasında neden neden neden diye bağıran ve hep cevaplar arayan bir beyni vardır.
asıl buna neden diye sorulması gerekirken
küçük kız o zamanlar bunun eğlenceli ve çok zekice olduğunu düşünerek, açlıkla sorar:
neden neden neden?

cevaplar verir.
cevaplar keşfeder.
cevapları bulamadığında babasına, annesine ve herkese sorar:
neden neden neden?

o nedenle büyüyüp anne olduğunda, çocuğu bu cevapları bulmayı başarmış olabilir.
bilemeyiz.

baba hep cevap verir.
bazen şaka eder sorularla
kız bozulunca, yine cevap verir.

kızın gördüğü en güzel adamdır vesselam.

mesela ilk o öğretti kıza:
do.re,mi,fa,sol,la,si,do.

sonra bir de nereden icap ettiyse
merkezkaç kuvvetini öğretti.

dünya yuvarlaktır deyip sordu kızına:
"şimdi bana bir soru sorman lazım?"
kızın görevi o soruyu bulmak.
uuu zor, hep de zor olacak.
bilemedi..
baba dedi ki:
"peki o halde, insanlar dünyanın üstünden neden düşmüyor?"
"hıımmm" dedi kız "neden?"
sonra anlattı baba.
kıştı, çünkü soba yanıyor ve onlar yorganın altında. Pazar günü ve kahvaltı edilecek.
ulan daha mutlu ne olabilir hayatta.
öhöm. konu mutluluk değil.

bir keresinde de iki gözü olan bir tüfek getirmişti erkek kardeşe.
uzun yolculuğa çıktığında illa oyuncak gelir ikisine de ve bu pek sık olur..
unuttuysa anne erkenden kalkar, babanın az sonra şehir dışından getireceği oyuncakları almak için yola düşer, arabaya saklar. :)

yine o yatağın içine girip baba ortada, kız sağda, oğul solda sırayla kapının camlı bölmesine ateş edilir.
ay çok zevklidir bu.
bazen cam kırılır, kırılsın, cam dediğin kırılmak için değilse nedendir...

süt kokusu.
kaynayan sütün kokusu.
bardağa ilk konduğu andaki buharı.
kaymağı.
anne, baba, kardeş ve kız.
sonra tabi hepsinin cananı umut.

süt kokusu iyi bir şeydir.

çünkü neden diye sordurtmaz insana.








6 Aralık 2013 Cuma

***



sonra bir gün gelecek
ne blog ne diğer sayfalar
hiç birine ihtiyacımız kalmayacak
çünkü mutlu olacağız.

12 Ekim 2013 Cumartesi

:)

:)
yapabilirim.
kelimelerle, eşyalarla ve insanlarla
istediğim öyküyü yazabilirim.

içimdeki ses hala "hayır! yapamazsın" dedikçe
onu duymazlıktan gelebilirim.
:)

deneyebilirim.

yapabilirim.:)

başlayabilirim, sonunun ne olacağına karar veremeyeceğimi bilerek
-iyi ki de bilmiyoruz, ne sıkıcı olurdu Tanrım-
kendimi özgür bırakabilirim.

yaparım, bilirsin :)

6 Ekim 2013 Pazar

*

alıp, sarıp sarmalayabilirim
bir kedi yavrusunu, bir serçeyi ya da
bir çiçek edinip en alacalısından
su verebilirim her gün.
onunla konuşurum, ihmal etmem hatrını sorar ve hatta merhaba ben geldim de derim her akşam.

ama
seviyorsun ve ölüyorlar.
bundan hoşlanmıyorum.
anladın mı.

seviyorsun ve gidiyorlar.
bundan nefret ediyorum
anladın mı.

seviyorsun ve kazık atanı bile var ki
iki harfe bile değmez, onların yeri yok hiç bir hücremde.
saçmalık, salla.

"koruma kalkanlarını indirin Mr Spock"
bir müddet ara sevmeye.

desem de yalan olur.
seviyorum.

kalbimize söz geçmiyor çünküm.

hala aynı noktadayım
keşke gerçek olsaydı
beraber ağlamak ve gülmek.
dünyanın dedikodusunu yapmak
şarkı dinlemek birlikte, masal anlatmak.
küfretmek ve ağaçların ortasında neşeyle bağırmak
öylesine, sırf içinden geldiği için.
suskun giderken aniden arabada
heyecan ve neşeyle alakasız bir şeyden bahsetmek
alakasızlıktan çıkıp, alakayı bulmak
saatlerce konuşmak.
sonra susmak.
iki ayrı koltukta kitap okumak
arada göz kırpmak birbirine.
dinlemek ve dinlenmek.

neyse...









5 Ekim 2013 Cumartesi

dikkat

ah...
hala çok önemsiyorsun kendini
herkes çok önemsiyor kendini
çok fazla önemsiyor
durup göğe bakmalı diyen şairin peşinden gitmeli
mi?
kaybolmak korkusu
ve yalnızlığın tekinsiz kokusu
güven
mirim
her
derdin
ilacı

dikkat et!
güvensizlikle sınanma çağındasın.
güvenmezsen
yok olacaksın.

4 Ekim 2013 Cuma

***

ne güzel hayal
yukarıda tahta bir masada oturup
gülümseyerekamameraklasevgiylevekoruyarak
beni izlediğinizi düşünmek.

ne güzel hayal
şu an yanımda olmasının imkansız olanın da
beni
sevgiylemeraklavegülümseyerekvesizinle
izlediğini düşünmek.

ne güzel hayal
benim de sizinle birlikte o masada
kendimi
gülümseyerekmeraklasevgiylevecesaretle
izlediğimi düşünmek.

ne güzel hayal
aslında bütün olanların
acıların ve kanların ve gözyaşlarının
bir oyundan ibaret olduğunu düşünmek.

ne güzel bir hayal
hepsinin daha şimdiden geçtiğini, geride kaldığını düşünmek.
bir sınavdı, bitti, geçtin, geçtiniz denmiş...
geçmiş gitmiş...
hepimiz ışıldıyoruz.

ferah.

ne güzel.

ama şu an çok zor.

ne güzel
bir gün bunun gerçek olacağını bilmek.

ne güzel.


14 Eylül 2013 Cumartesi

"Yolu bilmekle, yolda yürümek arasında fark vardır."

Sonbaharla ilgili tek bir satır daha okuyacak olursanız, fünyeyi çekip, kendinizi patlatacak noktaya geldiniz, kendimden biliyorum.
Ama havanın bu griliği ve esen tatlı-serin rüzgar güzel. Yağmurun usulcacık yağmaya çalışması da..Sanki yaz boyu nasıl yağacağını unutmuş, yeniden öğrenmek istiyor gibi.
Ama korkak..ama ürkek...çok sıcaktı, güneş yakıp kavurmuştu. Bulutlar içinde sakladıkları, yeryüzüne kavuşmaya hazır damlalarla yere bakarken...güneşten memnun, sokaklara çıkmış insanları gördükçe "Bize pek ihtiyaçları yok" diye düşünmüş olabilirler. Hadi doğruyu söyleyelim; biz yağmuru özledik. Ve insan kalbi büyüktür, hem çatır çatır güneşi, hem yağmuru hem karı sevebilir.
Sabah uyandım..kendimi işyerimin önündeki cafeye attım. Burası güzeldir. Sola baktığında engin tarlaları, uzayıp giden kara yollarını ve uzaktaki yüksek dağları görebilirsin. Sağa bakarsan, üniversite kasabasına doğru akan hayat başlar...Binalar ve gençler.
Cheers en sevdiğim diziydi...introsunda da dendiği gibi..."seni tanıyan insanların olduğu yere gitmek"...bundan çok hoşlanıyorum. bu cafe kısa sürede benim için de aynı anlama gelmeye başladı. Çalışan gençleri evladım gibidir. Birbirimizi uzaktan bile görsek en azından neşeyle elimizi kaldırır bir selam veririz. Ismarladığım tabak torpilli olur, tepeleme dolar gelir...Yapmayın, yiyemiyorum dememe rağmen. Bazen dertleşiriz, bazen güleriz, bazen -nadiren de olsa- ağlarız. hepsi olur.
Kendine bir hayat kurmak...sıfırdan..her şeyi bırakıp yeniden başlamak. Ya da her şeyin senin gerinde bırakıldığını farkedip, bunun altında yatan nedeni keşif için yola çıkmak. 'Peki, çağrına uyacağım hayat' demek...
Kurulu bir düzenin sıkıcılığından bunalmış insanlar için tüm bunların hayali bile güzeldir.
Oysa bunu gerçekten yapıyor olmak, vu huuuuu...ne sen sor ne ben söyleyeyim.

Özgürlük duygusu insanın en büyük duvarı olabilir mi? 
Bak bir sır vereyim; Sana engel olan tek şey kendin olmaya başladığında gerçek savaş başlar.

Kendinle savaşmak.
Sınırlarını tanımak.
Ne yapmak istediğini anlamak.
Nasıl yapacağına tek başına karar vermeye çalışmak.
O ana dek güvendiğin, bildiğin hiç bir güvenli el bizzatihi yanında değilken.

O buram buram serüven kokan özgürlük duygusunun, nasıl tatsız, nasıl zorlu, nasıl yakıcı olduğunu görürsün.

Hayatım boyunca yanımda olmuş, fiziki varlığı geçtim, esprileriyle bile hayatına yön vermiş sevdiceklerin yokluğu delip geçiyor.
(Yol tarifi bile alırken)

Yeni insanlarına bakarsın: 
"Güvenilir mi?"
"Gerçek mi?"
"Dost mu?"
"Ne?"

Cevap bazen evet, bazen hayırdır.

Kendi hayatıma baktığımda...
Sevmeyi, sevilmeyi, güvenmeyi, korunmayı, korumayı dibine kadar tattığımı görüyorum.
Hayat başka bir şey öğrenmemi istiyor.

"Bu kız kim?"
"Kendi başına neler yapabilir, tek başına?" "Kendini sevdiklerine adamadan ve onlar yanında değilken neler yapabilir?"

"Birlikte" kelimesine tapan bu kız, kendiyle ne yapacak?

Bunu öğreniyor, yanıyor, başarıyorum.

Kardeşimin, oğlumun, babamın hafızamda yer etmiş her kelimesi, hayatı algılayış biçimleri, neşeleri ve aşkları en büyük hazinem olarak sağ elimde.
Allaha imanım ve hayata duyduğum heyecan tüm hücrelerimde.
ben bu teklifi reddetmeyeceğim.

Karşıma yeni, güzel, ışıltılı ruhlar çıkacak.
Öbür tarafa gittiğimde selam vereceğim ışıklı yüzleri arttıracağım.

Ve tüm bunlar olurken...benim hakkımda ne düşünüldüğü çok da umurumda değil. Bunu çok uzun süre önemsedim. Hiç faydasını görmedim. Hatta çok zarar vermiştir de, iş işten geçmiştir.

Uzay boşluğunda ya da her neredeyse orada, ışıklar olarak akıp gidiyoruz. Bir müddetliğine karşılaşacağız. Öğrenelim, öğretelim. Ağlayıp, gülelim. Gerçek olalım.

Bizi biz yapan o değerli ruhlara en derin saygı ve sevgilerimle...aşkımla...





11 Eylül 2013 Çarşamba

.

içimde yaşamam gerektiğini söyleyen şeyin ne olduğunu bulsam ona  sussss diye bağıracağım..sus Allahın cezası..bitmedi mi benle işin ne bokuna yaşamam gerekiyor, gerizekalı

1 Eylül 2013 Pazar

yasak bölge

kalkıp İzmire gitsem
o en sevdiğim şehre

kalkıp gitsem

manisayı geçsem, tepeyi tırmansam, sağa dönse yol izmir ayaklarımın altına serilse

doya doya ağlasam

dayanamam.

sevdikleri başka şehirde ölenlerin
yasaklı şehirleri vardır.
girme yanarsın.

izmire gitsem
iki hayalet iki yanımda
nereye baksam onlar.

o sokak duruyor mu yani hala karşıyaka'da?
evimizde mi duruyor?
ne saçmalık.

bir mucize olsa
biri kulağıma
neden geride kaldığımı söyleyiverse.
korkma, yanındalar dese
sen buradasın çünkü,
........ (güzel bir şey, güzel bir şey olsun lütfen)
dese...
kavuşacaksın, hiç ayrılmayacaksın dese.


en korkunç kabuslardan korkunç bazı hayatlar.
o hayatlardan birisinin de benim olması


yok ya, şaşırmıyorum.

kendime not:
bunca şeye rağmen seni eleştirenlerden uzak dur.
bok yesin onlar.

çok yorgunum.







27 Temmuz 2013 Cumartesi

*

neler olup bittiğini
bir gün
anlarsam
sana da anlatacağım blog.

şimdi yaşamakla meşgulüm.
beni oyalama.

7 Temmuz 2013 Pazar

yol

yazmak için delirmek lazım sanırdım
değilmiş.

"sadece" yazmak istemek de yeterli.

of, çok fazla şey var.
harddiskim dolu,
acılar, hayaller, dualar, "oh galiba oluyor" lar, "ah, yine olmadı"lar, nedenler, niçinler, hayallerin ötesinde sonlar, yardıma koşanlar, duvar gibi durmalar, anlamaya çalışmalar, anlayamamalar, anlamaktan vazgeçmeler..binlerce an'la dolu.

hala gece.
ama sanki yavaşça aydınlanıyor gibi.
yolum'dayım.
gösterişsiz, patikadan hallice, iki tarafında ateş böcekleri var, bir de çiçekler.
hepsi bana gülümsüyor.
kendileri kadar ışık veriyorlar, bana gülümsüyorlar, onları görüyorum.
"Başaracaksın, hadi" diyorlar. benim için dua ediyorlar.
ben onlara bakıyorum.
gözlerimde yaşlar, gülümsüyorum.
seviyorum.

bu yol umduğumdan çok daha fazla zor.

çok zor.

Şu ana dek ne yapmadıysam, neyi yapmayı beceremediysem, hepsi benimle. ve onları öpüp geride bırakıyorum.

ışığı kendi içimden açmanın zamanı geldi.

feda

feda

feda

bu kelimenin benim için anlamı ne kadar kıymetli.
öpüp başıma korum.

hem kendini feda eden sevdiceklerim
hem kendim için.

feda ettiğim ne varsa helali hoş olsun.

her an'ım.
her nefes'im.
her hayır dua'm.

hanginin içinde en ufak pislik varsa ki var, temizlensin. her zerresi.

öptüm başıma kodum.

çok sevdim sizi.

gözlerimden akan yaşlar gibi temiz sevdim.

iki canım. iki kıymetlim. iki dünyam. çok sevdim sizi.
bir arada neşeyle olmanızdır duam.

***

başarınızın önünde ellerim iki yanda, aşkla duruyorum.
size aşkla bakıyorum.
daha iyisini bu minik kafa düşünemezdi.

neşenizden öperim.
sonsuza dek neşeli olmanızı dilerim.

***

yalnızım.
hayatımda ilk defa.
kendime bakıp "sen de kimsin" diyorum.
gördüğüm şey hoşuma gidiyor.
Eğer Tanrı bana sizi verdiyse, beni sevmiştir diyorum.
Beni bana verdiyse, beni sevmiştir.

Yol aydınlanıyor.
Işığım benden geliyor.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

bilerek ya da bilmeyerek beni dönüştürdün.
elbette olmadığım bir şeye değil, içimde var olan zaman zaman orada olduğunu hissettiğim ama bakmaktan bile korkup kaçtığım o dehlizlere baktırdın beni
oldum mu, olmadım, olmaya başladım.
başka bir şey olmaya.

şu an hayat, yaşamak hepsi rüya gibi geliyor
bir kafanın içindeki kurgu
çünkü bugüne dek bilmediğim şeyler bunlar
düşünmeyi bile akıl edemeyeceğim şeyler

ne? bilmem ki
yaşayıp anlayacağım.

başım dünya kadar büyük
ama
omuzlarımdan yük kalkmış gibi.

ferah değil hissettiğim şey
ama huzur gibi.

yeni bir kapıdan geçtim de
etrafa bakınıp neler var görmeye çalışır gibi

gözlerim alışsın diye kaşınır gibi

kendime döndüm

bütün aidiyetler bitmiş de
değişip sağlamlaşıp tekrar beni bulmuş gibi.

bununla ne yapacağım

bununla ne yapacağım.

*

belki aslında hiç önemsemedin beni
bir simgeydim ben

anlaşılmak istiyordun
farkedilmek
birini şahit tutmak

seninki kadar çalışan bir başka zeka
seni görsün istiyordun

hatta belki

bir de bu çeşit olsun diyordun.

ama yok haksızlık olur bu

fazlasıydı sanırım.

önemi var mı?
var.

benim için var.

çünkü adım adım
yeni bir kapıya götürdün beni
hem cesurdun
hem çok korkak

yapmak istediğini tamamlamaya cesaretin yoktu
ama davete icabet edilmemesine de bozuluyordun.

çok suçladın beni
binbir türlü kelimeyle
fikirle
şiirle
şarkıyla
hem davet edip
hem saldırdın.

uzaktan "o" kendime bakıyorum
onun haline acıyorum
savunmasızdı
bilmediği bir dünya onu istiyordu
hazır olup olmadığını bile bilmiyordu
çünkü dedim ya "bilmiyordu"

öyle ya da böyle
bilmediği bu dünyada tek başına bıraktın onu
ne geri dönebilir
ne burada kalabilir


bugünkü "o"
yorgun
üzgün
daha olgun.

enerjisi bitmiş gibi
istekleri kalmamış gibi

boru değil abicim
bir vahşi savaştan çıkmıştı ki aklın durur
asla küçümseme
canına okur.

bildiği her şeyiyle savaştı "o"
canı yürekle
olabildiğince temiz
ne ağzından duayı bıraktı
ne de üstünlük tasladı
ne de öncelik istedi hayattan
öğrendiği ne varsa
hepsini adım adım sürdü savaş meydanına
temiz kalmaya hep özen gösterdi
dürüst olmaya
kendini unutmaya.

tam demişti ki
"aaa ben de mi varmışım?"
"var mıyım?"
"kim bu ben?"


"gel, yeniden doğ"
bu kez duvarları yıkalım
üstüne gidelim korkuların
ve
bu kez
iyi sonuçlar olsun
dedi ki

çağrıya kulak tıkayamadı
görmezden gelemedi

çünkü dedim ya
yıkacaktı duvarları

farklı şeyler yapacaktı

ilk hayatta yapamadıklarını yapacaktı

çünkü henüz ilk adımlardaydı

ilkinin tersini yapmalı, düz olsundu derdi.

ara yolları bilmiyor
ara renkleri görmüyordu
çünkü çok tazeydi.
yeni ölmüştü.
yeni dirilmişti.


şimdi ne olacak?
uzattım.

sanılanın aksine
hiç sevmem uzatmayı.

uzattım sanıyorsan
henüz ben anlayamamışımdır
anlamaya çalışıyorumdur.

şimdi ne olacak?

sen me an angel Allahım.












8 Mayıs 2013 Çarşamba

yaşanılanlar, bir hikaye ve bir film

derin bir nefes al, kendini özgür bırak ve ak;

insan bazen kendini öyle büyümüş hisseder ki; an'a geri döndüğünde hayat ona ufacık görünür.
sorunları gereksizdir..önemsizdir, değersizdir.
bu his tehlikelidir.
ama şimdi konu bu değil.
bir kalıba, bir hikayeye ya da bir kadere..her neye doğmuş olursak olalım
önümüzde engeller var.
bizi dışarıda bedenimizle, içimizde ruhumuzun kodlanışıyla sımsıkı tutan engeller.

başka insanların bir kısmı bizim için engelken
biz de başka insanların bir kısmı için engeliz.
ve tersi..
destekçisi.

sakin ol okuyucu, büyük bir ihtimalle bu yazıdan hayatın anlamına ulaşamayacaksın.
belki de birlikte bir adım atarız onu da bilemem.
içimde ne var, onu anlamak için yazıyor değil miyim.

aynı şeyleri yaparak, farklı bir sonuca ulaşamayız dedi film.
boktan öte bir şey ol, dedi hikaye...ve varlığının anlamını keşfet dedi.
ve yaşadıklarım bana...ne dedi? ne dedi?

anılar bir sakinleşse ve bana fısıldamaya başlasa.
net olsa.
ama olmayacak çünkü o zaman zaten sınırı aşmış olacağım.

hayır, kendimi tutmak yok.

önümüze değerli bir seçim anı geldiğinde
hangi yolu seçeceğiz
o kadar çok farklı düşünce sistemi var ki...
güvenli olan
ahlaklı olan
dine uygun olan
öğretilere uygun olan
akla uygun olan
çıkara uygun olan bile var..bunu çizdi gönlüm daha söylerken.

kalbimiz hep mi doğruyu söyler
aklımız bizi yeterince koruyabilir mi hayattan?
hayat korunulması gereken bir şey midir?
o zaman niçin yaşıyoruz?
kabuğunun içinde kalacaksan
o kabuk zarar görmesin diye en derine saklanacaksan
hayat bunca duvarı neden yıkmaya çalışıyor?

sorunları çözmek için uyumlu mu olmak gerekir?
sorun sahibini tedavi etmek benim görevim mi?
yok saymak?
ezmek?
yenmek?
yok etmek mi lazım?

diyelim sen kıskanç kişiliklerden hoşlanmıyorsun
hayat hep onu çıkarıyor karşına.
çözüm nerede?
ne yaparsan bu aşamayı geçeceksin?

ben dar kafalı ve kuralcı insan sevmem misal
hele hayatımın bir kısmı onun kontrolü altındaysa..
karşıma ne zaman böyle biri çıksa...
aynı modelin geçmişte karşıma çıkmış olanıyla
çatıştığımı
yenildiğimi
daha üst level'a atlayıp
daha sıkı bir kuralcıyla daha sıkı bir sorun yaşadığımı görüyorum.

bir önceki kuralcıya dönüp baktığım zaman..bana basit ve anlamsız görünüyor..ve dediklerim gerçekleşmiş oluyor..o da bana üzüntüyle bakıyor..keşke seni dinleseydim diyor bana. ikimiz de yenilmiş oluyoruz. o özgürleşme fırsatını kaçırmış oluyor, bense daha sıkı bir kuralcıyla boğuşuyor oluyorum.







23 Nisan 2013 Salı

1 Mayıs'a günler kala, gemimin yelkenleri

1 Mayıs'a Günler kala ben içim bulanarak düşünüyorum.
Bir yılda neler oldu?
Bir yılda neler olabilir ki?
Bir yılda neler olmaz ki, neler olamaz ki? aklın durur.


Bundan bir yıl evvel...
bütün güzel hayallerin bittiği, benim ve ailemin yaşamının bittiği o geceden sonra ben evde oturmuş deliler gibi bejeweled oynuyordum.
Tv hep açıktı.
önümde iki kumanda, açık bilgisayarım, sürekli yanan sigaram ve kültablam ve ben ve ben ve ben...

ülkeyi ben idare ediyordum, hani öyle bir haber kanallarını takip etme şekli
onu geç
bu minicik kafayı ve içindeki hiç durmadan çalışan beyni meşgul etmek için
bilim adamlarının hayatını okuyor, tüm kadim bilgilere göz atmaya çalışıyor, kendimce bağlantılar bile yapıyordum.
acı vardı ama
şimdiki gibi değil
daha çok umut vardı ve Umut vardı.

sevgi yumağı bir insan olarak tüm bunları yeterince yaptığıma ikna olup
hayata giriş 101'i teoride bırakıp, pratiğe uygulamaya karar verdim.

açık olan sohbetten, bir kardeşime seslendim.
"bana uygun İngilizce kursunuz var mı?"
cevap bir dosttan gelebilecek şekildeydi:
"yeter ki sen gel"

oki dedim pazartesi kursa başladım.
o kendini bilir harika bir kadın ve harika bir öğretmen tanıdım orada. bir de harika velet. o da kendini bilir.

hiç beklenmedik şekilde bir kaç hafta sonra da iş buldum.
hem de bir dergide.
ne olarak bilmem?

ama iki hafta sonra yazıyordum, ilk çocukluk hayalim gerçek olmuştu.
hemen ardından röportaj yapabildiğim keşfedildi.
en çok ben şaşırdım.

geçmişteki 10 yıllık "dolu" hayat bana insan hikayelerini merak etmekten öte, onları anlamayı öğretmişti.
çok şaşırdım ama daha çok sevindim.

hayata daldım.

mutluydum da.

bir çok güzellik oldu.
kendimi sevdim en önemlisi.
beni üzen bir kaç insana uzaktan bakabildim.
kendimi daha çok sevdim.
neyse.

susup pusabileceğim anlarda tabi ki bunu yapmadım.
bir gün kapıyı çarpıp işimden ayrıldım.
sonra yine koşturmaca.

ve sonra başka bir şehir
başka bir iş
yeni insanların hayatları.

Bütün bunlar 1 tek yılda oldu.


ilk hayatımda neyden korktuysam bu yıl üstüne gittim.
bir dolu hata yaptım.
çok aceleciydim
çok sabırsız
çok telaşlı
hesapsız kitapsız.

ama başka türlü olamazdı ki...


senin hiç ikinci hayatın oldu mu dostum?

olmadıysa çok özenme
ya da ne bileyim özen sen bilirsin.

hey, ben bir gemideyim.
yelkenleri kocaman.

rüzgar o yelkenleri üflüyor.
gemim gidiyor.

nereye?
Vallahi güzel bir yere...

Umut seni çok seviyorum.
bazen hele son günlerde azıcık beni unuttun sanıyorum da kendimden bir utanıyorum sorma annem.

vallahi kıçını ısırırım.
kaç yaşında olduğuna bakmam ısırırım.
ne halt edersen et
anneciği bırakmak yok.

o senin için asılıyor.
Üfle gemimin yelkenlerine veletim.


Ve bu bir yılda hayatıma giren insanlar
kiminiz beni çok mutlu etti, kiminiz üzdü, kiminiz şaşırttı.
Ama hepinize teşekkür ederim.

Sizi tanımak ve hayatımda olmanız çok güzel.

Benim savaşımı bilmek zorunda değilsiniz.
Ben de sizinkini bilemem.
ama bana inanın
bana ve samimiyetime inanın.
kendi hayatımdan dolayı
sizin hayatınızı hiç bilmeden bile
size çok saygım var.


18 Nisan 2013 Perşembe

selam oradaki

yazmaya, ağzıma zevkle kocaman bir parça çilekli gofret atarak başlamak kötü bir fikirdi, kabul ediyorum. beni tekrar tekrar hayata çağıracak en ufak bir ihtimali bile kılıcımla ikiye bölmek isteyen bir kıvamdayım.
öyle ki;
bak yazıyorum ya şu anda...

sen öyle san..

görünmez ipler ellerimi, kollarımı bağlamış
beni ele geçirmişler
burada bile rahat kalamamışım meğer.
bunu anladım ve
çok kızdım!
çok!!!

şimdi yazacağım
mümkünse bol saçmalayarak
delirerek, her adımda biraz daha fazla çıldırarak...

normal olmanın başka yolu kalmadı!

o çok sevdiğiniz "hayatınıza" karışıverdim.
nerdeyse bir yıl oldu bile.
neden ölmekten korktuğunuza bir kez daha hayret ettim cınlarım.
hayret ettim çünkü
sizin hayatınız filan yok.
heyyyy...sana hayatın yok diyorum, beni duydun mu?


bunu farkedebilirim.
rahat ol.
çünkü ölümden geliyorum.


hayat nasıl bir şey olmalı konusu kafamda epey net anlayacağın.
ve
tekrar söylüyorum,
üzgünüm ama
senin
bir
hayatın
yok.

neyse, tehlike geçti sanırım..daha sert olmayacağım, çünkü o enfes kokulu gofretten bir yudum daha attım ağzıma.

bu noktaya bir isim vermek isterim.."kendimce"

HAYAT 101 NOTLARI

az sonra kendi açımdan bakacağım bölümlerden evvel, genel olarak en önemli meseleyi açıklıyorum:
kendin olamamak..
geri kalan herşey safsata.
kendin olmana izin yok.
olmaya kalktığın an o kadar çok yafta yersin ki
yemin ederim adım atacak halin kalmaz.
şimdi sıradaki parça:

A) İş Hayatı
iş ve hayat yanyana gelmemesi gereken iki kavram. eğer işten anladığın, ortaya bir eser çıkarmak, işleyişi değiştirmek, kolaylaştırmak, çözüm bulmak filansa..git öl. mutsuzluğu garantiledin çünkü.

B)EV VE DİĞER ŞEYLER..HANİ AİLE FİLAN
Bunlar kişisel gözlemler..kusura bakmayın, buradan baktığımda gördüklerimi yazıyorum ve derhal savunma kalkanımı ortaya koyuyorum (hiç birinizle uğraşmaya mecalim yok çünkü) yani: İstisnalar kaideyi bozmaz diyerek...


karını, kocanı, çocuklarını, anneni, babanı, kardeşlerini, komşularını, akrabalarını, arkadaşlarını...gerçekten sevdiğine emin misin?

sorum bu kadarcık.

cevabı sizi bağlar.

3) AŞK

İşte bu en ağızlardaki sakız kavram.
ne çok aşk isteyen var ne çok.
ben de istiyordum, yalan yok.
şimdiyse sadece bir gülümseme kaldı geriye.
şu an bana aşk kelimesi sana ne hissettiriyor desen
"süt tozu ne ilginç bişey değil mi? hem süt tadı veriyor, hem beyaz hem de toz..tuhaf yani.."
derim.
ve dedim.

ve yine ekliyorum, peki...İstisnalar kaideyi bozmaz.
o istisnaları da uluorta her yerde görmek mümkün olmaz zaten.

4) GÜNLÜK HAYAT

Sanırım bu pek çoğu için TV demek oluyor..gerisi de yukarıda saydıklarım zaten..ha bi de futbol, siyaset filan var..o konularda yorum bile yapmayacağım. (çok da umrunuzdaydı benim yorumum)

şunlar var bir de..
bir kadın, bir adam, çeşitli boylarda çocuklar..
bir cafede otururlar
ya da
restoranda
adam kadının omzundan uzak diyarlara bakar
kadın adamın omzundan başka diyarlara.
arada konuşurlar mı?
hı, galiba evet.
bilmem ki nedir konuştukları?

belki de çok mühim ve güzeldir
ne demiştik

İstisnalar kaideyi bozmaz.


sonra gençler var.
amanın ne eğlence, bini bir para çok komik ötesi fotoğraflar.
hepsi çılgın filan.
o derece ki neredeyse hepsi birbirinin aynı.
***

ben, insan kardeşlerim...

hastane pencerelerinden hayata bakarken
bambaşka şeyler hayal etmiştim.
güzel insanlar da olacaktı.
heyecanlı insanlar da olacaktı.
yenilmemiş, yenilmeyecek insanlar.
öyle ki
her ne ise bir tutkunun peşine düşmüş olacaklardı
çocuksu bir neşeyle
o heyecanın peşinde koşuyor olacaklardı

küçük bir tostçu dükkanı açmak mıdır
bir sandal satın alıp, balık avlamak mıdır
başka bir ülkenin havasını koklamak için çabalamak mıdır
sevdiği adam, kadın için ta gönlünden kopmuş dizeler yazmak mıdır
bir bebeği mutlu etmek midir...

her ne ise..

bir temiz hayalin peşine düşmüş
koşan insanlar da olacak sanmıştım.

samimiyetle san mış tım.

yokmuş.

çok üzgünüm biliyor musun blog.

çünkü her an dönüşüyorum
benziyorum
benzemekten korkuyorum
ve başka çıkar yol yok.
çok üzgünüm.

çünkü
kendin olduğunda
kalbini feci kırıyorlar.