25 Kasım 2016 Cuma

:)

içim acıyarak geldim oturdum beyaz sayfanın karşısına.
gönlümden geçen binlerce his var.

sonra dedim ki, derslerini al, öğreneceğini öğren, iyilikten vazgeçme
iyilikten ayrılma
iyilikten vazgeçme

ve gülümse.

her şey güzel olacak.
Tümolan bitenin ve hepimizin Sahibi var.
gülümse.
:)

1 Mayıs 2016 Pazar

Yeter

Evlerinizin, apartmanlarınızın çevresine duvarlar örerek, kendinizi karşı cinsle ya da kendi cinsinizle gireceğiniz insani ilişkilerden türlü çeşitli sebeplerle soyutlayarak, sizden farklı her insanı, her yaşam biçimini ötekileştirerek, hayvanları çiftliklere kapatıp, türlü işkencelerle sadece canlı et gözüyle bakıp, yetiştirerek ve onların da doğalarına uygun bir yaşam hakkı olduğunu unutarak, doğaya sadece sizin izin verdiğiniz ölçüde yaşam hakkı tanıyarak, çocuklarınızı başka çocuklarla yarıştırarak, amirlerinize tapınarak, ideolojilere, dinlere kendi bilincinizin algısından menkul sınırlamalar ya da serbestiler getirerek hayatı bitirdiniz.
İnsanlık alemi artık bildiğinizden çok farklı.
Bakıyor, tanıyamıyorsunuz.
Bunu siz yaptınız.
Sorumlu aramayın.

Binlerce ama'larınız, boyunduruğundan kurtulamadığınız, sonucu günü kurtarmaktan ileriye gitmeyen idealleriniz var. Günü kurtardım sandınız, hayatı kaybettiniz.

Gördüğüm, tanık olduğum şeyler -içimde kuvvetle hissediyorum ki- daha başlangıç.
Birbirinizin gözünü oyar hale geleceksiniz.
Yine ama'larınız, yine günü kurtarmak dertleriniz olacak.
Ama sevinçliyim ki, bir işe yaramayacak.

Sevinçliyim çünkü; bu yöntemler işe yaramaz. Tarihin başından beri hiç işe yaramadı.

İnsan kendi içine dönmedikçe, savaşı kendine açmadıkça, amacı 'herkesin hayrı' olmadıkça, kibrinin içinde acıyla boğulur gider.

Ben mi?
Bir dolu hatam, eksiğim, fazlam var.
Buldukça yoketmeye , tamamlamaya, azaltmaya çalışıyorum.
Pirüpak değilim.

Bombalar? Savaşlar? Cinayetler? Tecavüzler?

Ruhlarımızı yeniden temizlemek için kendimizle savaşmaya başlamadan bitmeyecek.

Şiddete -her nereden ve kimden gelirse gelsin- aynı şiddetle karşı koyarak kötülüğü büyüttüğümüzü görmeden bir şey değişmeyecek.

Ben duruyorum. Durdum. Kendimi korumaya alıyorum.
Keşke birdenbire dursa insanlar. Dursa ve sadece basit ve özden gelen bir 'hayır!' diyebilseler.

Hiç bir dünyevi amaç bunca kötülğe, kabalığa, çirkinliğe değmez.


Sizlere uymayacağım

'Hayır!'


20 Mart 2016 Pazar

Akmak

Aynı hayat içinde, iki farklı hayata sahip olan kaç kişi vardır bilmiyorum. Ben onlardan biriyim.

Pek çok açıdan masalsı bir durum bu, çoğu zaman insana sadece yıldız tozu olduğunu hissettiriyor. Evrenin sonsuzluğunda neşeyle aktığını. Tutunacak şeyler bir parlıyor, bir yokoluyor. Yokolması o ışığı kaybetmek anlamına gelmiyor, izi hep seninle kalıyor. Ama bazı ışıklar sönüyor, işte bu üzücü bir durum.

Yokolmak ve sönmek... ikisi çok farklı şeyler.
Birisinde hala birbirine tutunmak arzusu var, istek. Diğerinde ise vazgeçiş.

Ama akıp giderken şunu anlıyorsun, hiç bir ışığa sonsuza dek tutunamayacaksın. Akıp gideceksin. Akıp gidecekler. 
Akmak... Meselenin özü bu. 
Akıp gidiyoruz. Her adımda biraz daha büyüyerek, önce sevgi, neşe, aşkla ve sonra acıyla büyümüş olarak.

Müthiş bir yalnızlık hissi. 
Modern çağların pek çok şeyinden hoşlanmadığım gibi, yalnızlık'a övgü yorumlarından da zerre hazzetmiyorum.
Pek çok somut ve gerçek duyguyu alıp, klişe bir Amerikan filmi formülazasyonuna tabi tutup, basitleştiren yorumlardan. Yalnızlık'a nasıl övgü yapılabilir, insan -hadi ben de klişeyle karşı durayım- 'toplumsal bir varlıkken'.
Ama kadim bilgiye gidersen, ki bunu nasıl yaparım diye bakmana gerek de yok; kendi içinle başbaşa biraz vakit geçirmen yeter... kadim bilgi sana somut yalnızlığın lezzetini sunabilir: Akıp giden bir ışık olduğun gerçeğini, karşılaştığın her insanın-hayvanın, maddenin akıp gitmekte olan ışık olduğu gerçeğini.

Başa döneyim... akıp giden yolda ben de akarken, iki hayatım kesişti. Eskisi tam karşımda, yenisinin içindeyim. Üzgünüm, daha fazla detay vermek istemiyorum, ama durum böyle.

Pek çok 'ben' , pek çok yaşam akıp giderken, yolculuğun farkında olanlar ve olmayanlar aynı zaman ve mekanda bir süreliğine beraber olurken hemhal olmak, var olmak, anlamak ve anlatmak... anlaşılmak... zorluk dağının sert, keskin yamaçları. Çünkü her ışık bir yandan da kendini anlamaya çalışmakta.

Kaguyahime'nin masalını izleyin... kuşlar, böcekler ve bebekleri görün. saf enerjiyi, neşeyi, sevgiyi ve mutluluğu. Ve dilekte bulunurken neden hayrı dilemeyi seçmek gerektiğini... çabuk büyüyünce neler olduğunu, hiçliği ve olmayı. 


Sorun ne dışarıda patlayan bombalar, ne de tehditler. O bombaların yıllardır insan ilişkilerinde zaten patlıyor olduğunu, kadın ve erkeğin birbirine güvenemediğini, ne sokakta ne evde huzurun olmadığını, insanların birbirini sevmekten vazgeçtiğini görün. 

Oysa aslında bir olduğumuzu ve her birimizin hem birlikte hem de birbirimizden ayrı olarak özgürce akmakta olduğumuzu görün. 

Şu an elinizde tutmakta olduğunuz çay bardağı, başınızı kaldırdığınızda gördüğünüz manzara, sevdiğiniz ses, yapmak istedikleriniz, kafanızdaki tüm sorunlar sadece şu anınıza ait, bunu anlayın.

Bundan ötesi var, daha da ötesi vardır, bilemem. 
Huzurlu akışlar dilerim hepimize.




7 Şubat 2016 Pazar

...

müthiş bir boşluk duygusu... asla kendini hiç bir şeye ait hissedememe hali. dünyadaki tüm insanlar yabancı, hepsi başka bir dünyadan gelmişler gibi. yeterince ince olanlar umursamaz, gerisi kaba, korkmuş, yılmış, birleşmek gerektiğine inanıp ayrışan insanlar.
hiç yaşama ümidi yok, çünkü dışarıdaki 'hayat' değil, can havliyle yapılan bir hayatta kalış... çığdan kaçanlarınki gibi, depremi duyup evden çıkmaya çalışanlar gibi, geminin battığını görüp diğerinin elinden can simidini çalanlar gibi.
aradan yıllar, yıllar geçer de bu satırları okuyan biri olur ve nasıldı acaba o yüzyıl diye sorarsa, cevabı için çok üzgünüm: canavarcaydı. dünya canavarlaşmıştı.

başta mizahla direnenler oldu, evet tek dayanakları, ince, keskin bir mizahtı bu insanların, çoğunluğu hayatının baharında gençlerdi. önce onlar yoruldu.

kenarda köşede parası olanlar için mutluyum, bir tek onlar insanca kaçabilir bu halden; bir köşeye çekilip otla, böcekle, bahçeyle yaşayıp gidebilirler. ama, evet, vakit geçmek bilmez, çığ geliyor çünkü. boşlukta çok daha farkedilir olacaktır bu.
diğerleri yaşama savaşının içinde, tam bir güvensizlik hali, dostlar, akrabalar, bilindik sırtını dayayabileceğin her şey yara almış, kimse kimseye tahammül edemiyor ve yaşamak zorundasın, kredi kartları falan var biliyo musun, feci şeyler onlar, adamı zorla yaşatır, o derece.
bir büyük sessizlik hali.
herkes o kadar korkuyor ki, en çok korktuğuna tapıyor.
sanki öyle ki; geceler-gündüzler bile değişmiş, doğa, doğa gibi kokmuyor.

ve en önemlisi ne gerçek, ne değil belirsiz.

tüm bu durumlara afili isimler bulanlar var. kimisi tüm bu ortamın insan eliyle üretildiğini öne sürüyor, kimisi daha ucu açık yorumlar yapıyor, hepsini takip etmeye çalışan biri olarak diyebilirim ki... net olan hiç bir şey yok.

bir tek şey kurtarabilir insanı; içten bir kahkaha. ama bunu atacak temiz benlik sadece bebeklerde ve hayvanlarda kaldı. geri kalan herkes korkunun esiri.

korku en pis şey, bazılarını şiddete götürüyor, sahip olduklarını kaybetme duygusu yaşayan insan, bulduğu ilk canlıya taciz, tecavüz, her tür şiddeti uyguluyor.
bazılarını hikmeti kendinden menkul bir inanç sistemine götürüyor, melekler, biliç bilmemneleri, onlar, bunlar, özlü söz dinleri çok popüler.

kimisi susuyor, korkudan yapıyor bunu, kimisi korktuğuna kul oluyor.

hep beraber mavi yuvarlakla beraber yuvarlanıp, bir yere doğru gidiyoruz.

hiç ümitsiz değilim. dünya, üzerindeki doğa, insanlık elbette yeni 'kahramanlar' bulacaktır, yeniden çiçekler açacaktır her yerde.

ama kendime geldiğimde, bir temiz bahar havası diliyorum, yeni bir ışık, yeni bir söz, gerçekten temiz yüreklerle dolu bir masa.

kolay ve ferah dilemeye hakkım var, diliyorum.
bence okuyucu, sen de dile. belki birimizinki kabul olur.

...

İnsan bazen çok yorgun hissediyor.