29 Aralık 2013 Pazar

mizan

Yavaş yavaş geliyorsun 2014.
Kimbilir nelerle, kimlerle...

Herşeyin yoluna girdiği, sorunların çözüldüğü, kendim olmanın tadını doyasıya çıkardığım, çıkarabildiğim, uyumlu ve müjdeli bir yıldır beklediğim.

Silkinip, derin bir nefes alıp, suyun üzerine çıkmak...

2013'le gelenleri düşündüm..ooo kimler kimler...ve alıp götürdüğü..canımın içi, kıymetlim..hayatımın en değerlisi... en değerlisi, evet. delikanlım, kahramanım, bilgem, gücüm, kuvvetim, dayanağım gitti.

hayatın gerçeklerini kabullenip, hala güzel şeyler olacağını ummak belki de lüks. saçmalık hatta. ama bir söz verdim, tutmaya devam ediyorum.

ufak şeyler beklediğim.

sabahlara neşeyle uyanmak, yatağa huzurla girmek ve uyum.

bana bunlarla gel.
öptüm.


kimileri

istiyor ki..cool olayım, sürekli bakım, bişey bişey yapayım.. mesafeli olayım, bu kadar da gülümsemeyeyim..
benzeri şeyler. bu saatte düzgün tarif edemesem de..

oysa orada bir yerde, zamanın birinde, hasta çocukları görmüş bir insan..acı içine işlemiş bir insan..ancak insanlıktan nasibini alamamışlara mesafeli davranır.

anlatamıyorum.

anlatmaya da uğraşmıyorum ya neyse..

ah, bu dünyanın genel geçer kurallarına çok fazla kapılmış insan var.

bir evladın burnundan gelen kanı, elleriyle ve üstündeki bluzuyla temizleyen, hamile genç doktor kadını görmeyen ne bilsin.

evladının kanını temizleyen doktora bakıp, orada bir kaç saniyede bir ömür yaşayan kadının halini bilmeyen ne bilsin.

bakıyorum insanların bir kısmına.. hani bir film vardır..el altından insanlara dağıtılan bir gözlük vardır filmde..gözlüğü takan gerçekleri görmeye başlar..aslında ele geçirilmiştir dünya.. tüm reklam panolarında "tüket" yazmaktadır..insanların çoğu, aslında iğrenç uzaylılardır.
onları görüyorum bazı insanlara baktığımda.

ufacık detaylara takılıp ya da sadece husumet için önüne geleni kırıp geçiren, yüce idealler için uğraşıyormuş sanırken kendini...her neyse, haddim değil yargılamak. belki ben de birilerine böyle görünüyorumdur. bundan korkmam da, haberim olmamasından korkarım, düzeltme şansım olmaz kendimi diye. o nedenle haddim değil.

bir dua etsek..gönlü isteyenler elbet, etseler... o dua hastalara şifa, gönüllere ferah su olsa.

bir kuzum için dertliyim.

dua ve iyi dilekten başka bir şey yapamam..yapamayacağımı biliyorum. bir de onu sevdiğimi söylemek ve dilim döndüğünce güç paylaşmak.
İnşallah işe yarar.


25 Aralık 2013 Çarşamba

bazıları...sizden sıkıldım...manzaramı kapatıyorsunuz...

hey! dışarıdaki çoğunluk..
akşamları iş çıkış saatinde otoyolları dolduran,
arabalara atlayıp diğer herkesi ezercesine hızla evine dönmeye çalışan sen
karına, kocana, çocuğuna, sevgiline
ve en zor..eğer varsa arkadaşına giden sen...
(diğerleri olabilir de bir şekil, senin gerçekten arkadaşın var mıdır..benim anladığım anlamda yani..emin olamıyorum. ihtimal veremiyorum.)

deli gibi sürüyorsun ya hani o arabayı..en ufak beklemeye takatin yok. sarı ışık yandığında, önündeki araca küfreder gibi kornaya asılıyorsun ya, geminden boşanmış gibi koşuyor koşuyorsun ya...
sen iş çıkışı saatinden evvel de aynı böylesin.
farkında değilsin.

eziyorsun, yıkıp, biçiyorsun.
ne ettiğin sözlerin ne de eylemlerinin sonucunu zerre umursamadan
kendi sınırlı dünyanın içindeki kıymeti kendinden menkul doğrularınla
yokedip yürüyorsun.

gözlerin bağlı, aklının insani tarafı bağlı, kalbin hiç kullanılmamış, sıfır km.de ölüyor
farkında değilsin.

farkında değilsin ve en çok kime zarar veriyorsun bilsen;
insan olanlara.
insan olmayı kafaya takmışlara.
yanına sadece inancının, kalbini, aklını, gönlünü, gözünü, sevgisini almış olanlara.
kimbilir belki de o senin çocuğundur her şeyden evvel.

bak dur bir.
çocuğuna hayatı nasıl öğrettiğini merak ettim şimdi.
hangi robot olma derslerini, hangi sırada veriyorsun acaba,  gözleri boncuk o çocuğa.
gittikçe sana mı benziyor o da?
benziyor evet..
arada senin çevresine ördüğü duvarı yıkmayı başaranları da
cezalandırıyorsun değil mi?
evet, yapıyorsun.
pislik.

çeşitleriniz var sizin.
kalbini rehber almayanların çeşitleri vardır.
oysa kalbini rehber alanlar aynı deryanın damlasıdırlar.
oysa sen kavanozlar içinde örneklenmiş çeşitlerden sadece birisin.
bir damlasın ve kavanozun içindesin.
derya umrunda değil ve derya da seninle ilgilenmiyor.

çeşitleriniz var evet.

kiminiz tek başınasınız.
aileniz var, karınız, kocanız, çocuklarınız ya da sevgilileriniz
futbol oynadığınız birileri
iş 'arkadaşları'. bazen geniş bir çevre hatta.

hayatta kalmak her şey sizin için.

ortalamanın üzerinde bir ev, arada yurt dışı seyahati yapabilme hayali, iyi bir araba ve giysiler.
trendler ve diğer günlük tüketimler.

hin bakarsın sen.
güvenilmezsindir.
çünkü aslında kendine güven denen şeyden bile yalan yanlış haberdar olmuşsundur.
kendinle hiç yüzleşmedin.
için hiç akmadı.
hiç gerçekten sevmedin
ya da
bunun ne olduğunu bile bilmiyorsun.

hayatla mücadelen en fazla iki fazda gider gelir:
kazananın yanında ol
gerektiğinde kıç yala.
sorun varsa, uzaklaş.

ve diğerleri..

geniş ekiplerle hayata karşı duranlar.

tek başına mücadele etmeyi aklından bile geçirmeyenler.
tehdit algısı içinde
kafam yenmesin, işgal ettiğim yer gitmesin diye
bir orduyla yaşayanlar.
(tam olarak anlatmayı başaramıyorum bunu)

karşına istifa etmek istediğini söyleyen biri geldiğinde:
bunu kimseyle konuştun mu diye soranlar.
:)))
hayır cevabını aldığında
şaşırıp (salak) diye düşünenler.

böyle bir duruşun manası üzerinde hiç kafa yormadan ömrünü tüketmişler.

karşındaki düşünür o anda
-çünkü ben sen değilim. tanrı korusun. ben orduyla yaşamıyorum. sadece sevenlerim ve sevdiklerim var.-

tehdit algısı seni yemiş bitirmiş,
o kadar çok kafa koparmışsın ki
insanlar senden öyle tiksiniyor ki
ya insanlar senden nefret ediyor.
 :)))
ediyor ve farkında değilsin.

gerizekalı.

hakkaten şimdi düşündüm de..
seni o çeşitlerden biri olarak alıp
senin hakkında yazıyor olmak,
bana kendimi küçük gösterdi.
değmezsin.

sustum. :)
zavallı.










20 Aralık 2013 Cuma

geceyarısı rüyası

yukarı çık dedi bir ses.
bir basamak daha
bir basamak daha
geç, bulutları geç
bırak dünya aşağıda kalsın
buradan bak bir aşağıya.

birbirlerini yiyorlar dedim
yiyorlar evet dedi
gülümsedi mi, hüzünlendi mi anlamadım.
ben hüzünlendim ama
sadece kısa bir süreliğine

aşağısı güzeldi
yukarısı daha güzel
buradan bakınca her şey önemsiz geldi gözüme
ve çok daha önemli.

yukarısı ışıltılı.
aşağısı yorucu.

ama baktım, yarım kalan işlerim var.
çok güzel sevgiler var
çok güzel bir adam var
çok güzel hayaller var gerçek olmayı bekleyen.

imkanlar var, ihtimaller var.

ve bunları farkedebilen
ne az insan var.

bekle dedim sese
benim işim daha bitmedi.
ben aşağıya
bir süre daha
ha, ne dersin?

gülümsedi.

kendimi aşağıda buldum.

mutluydum.
koştum ona sarıldım.
:)

9 Aralık 2013 Pazartesi

süt kokusu

nerrden gelip buldun beni, çocukluğumun kaynayan süt kokusu?
gecenin bu saatinde, nereden geldi aklıma yeşil, devasa iki kanatlı tahta kapının görüntüsü?

yeşil kapı, evin sahiplerinin Hacca gidip geldiğini gösterir.
oraya her akşam süt almaya giden kara gözlü küçük kız, sokakta hala devam etmekte olan oyunda aklı, kalbi, her şeyi kalmış olarak suratını asmıştır.
ama hala bir milyon şey düşünmektedir.

kafasında neden neden neden diye bağıran ve hep cevaplar arayan bir beyni vardır.
asıl buna neden diye sorulması gerekirken
küçük kız o zamanlar bunun eğlenceli ve çok zekice olduğunu düşünerek, açlıkla sorar:
neden neden neden?

cevaplar verir.
cevaplar keşfeder.
cevapları bulamadığında babasına, annesine ve herkese sorar:
neden neden neden?

o nedenle büyüyüp anne olduğunda, çocuğu bu cevapları bulmayı başarmış olabilir.
bilemeyiz.

baba hep cevap verir.
bazen şaka eder sorularla
kız bozulunca, yine cevap verir.

kızın gördüğü en güzel adamdır vesselam.

mesela ilk o öğretti kıza:
do.re,mi,fa,sol,la,si,do.

sonra bir de nereden icap ettiyse
merkezkaç kuvvetini öğretti.

dünya yuvarlaktır deyip sordu kızına:
"şimdi bana bir soru sorman lazım?"
kızın görevi o soruyu bulmak.
uuu zor, hep de zor olacak.
bilemedi..
baba dedi ki:
"peki o halde, insanlar dünyanın üstünden neden düşmüyor?"
"hıımmm" dedi kız "neden?"
sonra anlattı baba.
kıştı, çünkü soba yanıyor ve onlar yorganın altında. Pazar günü ve kahvaltı edilecek.
ulan daha mutlu ne olabilir hayatta.
öhöm. konu mutluluk değil.

bir keresinde de iki gözü olan bir tüfek getirmişti erkek kardeşe.
uzun yolculuğa çıktığında illa oyuncak gelir ikisine de ve bu pek sık olur..
unuttuysa anne erkenden kalkar, babanın az sonra şehir dışından getireceği oyuncakları almak için yola düşer, arabaya saklar. :)

yine o yatağın içine girip baba ortada, kız sağda, oğul solda sırayla kapının camlı bölmesine ateş edilir.
ay çok zevklidir bu.
bazen cam kırılır, kırılsın, cam dediğin kırılmak için değilse nedendir...

süt kokusu.
kaynayan sütün kokusu.
bardağa ilk konduğu andaki buharı.
kaymağı.
anne, baba, kardeş ve kız.
sonra tabi hepsinin cananı umut.

süt kokusu iyi bir şeydir.

çünkü neden diye sordurtmaz insana.








6 Aralık 2013 Cuma

***



sonra bir gün gelecek
ne blog ne diğer sayfalar
hiç birine ihtiyacımız kalmayacak
çünkü mutlu olacağız.