27 Mayıs 2011 Cuma

.

hunharca bir oraya bir buraya savrulurken ve de canın yanarken, kendi içinden dışına çıkıp, kendine bakarken ve gördüğün sen kendine yabancı gelirken.."neye üzülmüş bu kadar a a?" derken ve benim de acı duymam lazım, gördüğüm bu kadın acı çekiyor derken o anda beklenmedik hüzün dolu bir kahkaha bulur da seni ya hemen akabinde ya da daha kahkahan bitmeden suçluluk gelir seni duvara çiviler..ah oysa gülmüştün ve gülerken anlamadan tekrar kendi içine dalmıştın, içinden dışarıya bakıyordun, acı çeken kadın yokolmuştu ve şimdi suçluluk yine seni kendi içinden dışarı püskürttü. ne kadar da zavallısın kendi içinde bile düzgün ve rabıtalı değilsin.
sen nesin?

23 Mayıs 2011 Pazartesi

pardon, ben yanlış bir şey mi yaptım?

şimdi var ya..benim en büyük sıkıntım şu oldu son zamanlarda.

ben kendimi anlatamadım.

dinledim hep, çok dinledim.

anlatmadım değil, anlatamadım. seçim meselesi gibi görünse de ikisinin arasındaki fark..aslında değildi, elimi kolumu bağlayan şeyler vardı.
anlatsam ayakta kalamazdım ve özne ben değildim, ayakta kalmalıydım.

şu yazdığım iki yazıyla anlattım kendimi. ilk defa.
bana iyi geldi.
içimden geldiği gibi anlattım.

yazdıklarım hem oğluma bir güzelleme olsun istedim ki bunu çok az yapabildim.
hem de azıcık karnımın şişi insin istedim.
süslü bir laf yok bunu anlatacak, karnımın şişini indirmek istedim.

böyle oldu.
ve sizlere azıcık bile olsun sıkıntı verdiysem affedin.

öptüm, gittim.:)

19 Mayıs 2011 Perşembe

ben bir ne'yim?

başlığa güldüm ben.:)

evvel zaman içinde, kalbur saman içideyken
annemle babamın kızı
pek şeker bir kardeşin ablası
dünya tatlısı bir oğlanın annesiydim.
bir de dünyanın en iyi kocasının karısıydım sahi.
heh heh.

çalışıyordum.
her gün annelerin bayılacağı şıklıkta etekler ve kısa topuklu ayakkabılar giyiyordum.
tayyörlerim filan vardı.
minik deri çantalarım da.
saçlarımın arasında hep siyah kadife bir taç olurdu.
ta ki Ahmet o tacı her sabah aramaktan bıkıp, arabanın camından fırlatana dek.
kurtulmuştum o taçtan.
bir daha da kullanmadım, şükür.:)

istifa edip tazminatımı aldığımda, paramla yaptığım ilk şey bir kot pantolon-ceket takımı almak olmuştu. o günden beri de etek giyiş sayım 3-5'i geçmez. nasıl bıktıysam.
(ama başlamak istiyorum burdacım.)

neyse..

babacım vefat etti.
eşimi tekrardan tanıdım. 10 yıl boyunca.
iyi adamdır, severim onu cidden ama artık eşim değil.
Umudum gidiverdi.
kardeş İzmirde yaşıyor.
Annem hayatın başka bir boyutunda. yaşadıkları onu feci sarstı.
Allaha şükür hala gülebiliyor.

biliyorum ne anneliğim değişti, ne evlatlığım..
ama hayatın içinde değiller artık.
hayatım tamamen değişti. o nedenle kendime soruyorum:
ben ne'yim?

siz bakmayın benim vızırdamama..yok ayağa kalkmayacakmışım da bilmem ne..bu işlerin benim elimde olmadığını çoktan öğrendim.
bir şey olur ayağa kalkarım ya da tersi.
beni aşan şeyler.

şimdi bu yeni durumun içindeki yeni ben kim onu anlamaya çalışıyorum.

Umutum demişti ki bana:
"benim hayatımı yaşıyorsun anne, kendi hayatını yaşa."
bir zoruma gitmişti.
çünkü hiç anlamadım ne dediğini.
anlayabilmek için defalarca sordum.
anlayamadığımı anlayınca, beni daha çok mu sevdi o an, nedir?
ama anlayamadım.
benim hayatım ne ki?
hangi anne için böyle bir şey vardır?
ne saçmalık.

şimdi o bana güveniyordur.
kalkar ayağa, ordu gibidir, yürür, başarır diyordur.

azıcık zaman, fazlasıyla sabır...

hayallerim vardı, hayallerimiz.
benimkiler -çıkmamıza az kalmıştı ya-
saçlarımı maviye boyatacaktım.
delirecek ve bir daha bu şehirde uzun süreli yaşamayacaktım.
manyak küpeler almaya başlamıştım bile gizlice.
Umut kitap yazacak, denizleri ve dünyayı gezecekti, ben lokantamı açacaktım.
hayatı kucaklayacaktık.
neşeyle ve kendi soyismimle.

başka da bir şeycik umrumda değildi.

sandığınız gibi bir halde değilim.
evvelsigün bu şehirde yapmayı asla düşünmeyeceğim bir şey yaptım, siyah taytımla, Umutun çıkışı için aldığım uzun şirin beyaz gömleğimi giyip sokağa çıktım.
Annem şaşırdı. Beni hala aynı insan sanıyor.

değilim.

kurallara uydum ben.
Çerkes, türk, mahalle terbiyesi, akrabalıki, komşuluk cart curt..bilimum hepsine uydum.
cadıydım ama hiç "terbiyesiz" olmadım. hep bir ölçü oldu bende ve o kalıcı bilmekteyim.

Umutun hastalığını ilk öğrendiğimde, kardeşim olayı bana arabada anlatmaya çalışyordu, manyak bu heralde diyerek dinliyordum ve olayı ucundan kavradığımda, elimdeki sigarayı camdan dışarı atıp bağırdım:
"Sigaramınizmaritini bile hep çöpe attım, artık sokağa atacağım."

Kardeşim geçen akşam bana bunu anlattı tekrar, unuttum sanmış:
"İşte bizim olayımız budur abla" dedi.

Ben artık arada izmaritimi sokağa atıveriyorum.
tık diye vuruyorum, bir kaç adım öne düşüyor, ayağımla basıveriyorum üstüme.

bendeki değişiklik bu kadar.:)

sizi seviyorum.:)

16 Mayıs 2011 Pazartesi

yazmayı hiç istemediğim yazıyı yazarken bulmak kendimi

gitti...

kitaplarını, filmlerini, not defterlerini, fotoğraflarını, araba koleksiyonunu, defterlerini, giysilerini, eli değmiş eşyaları bırakıp gitti.

anıları, şakaları, gülmeleri, bağrışmaları, ağlayarak birbirmizi anladığımız anları, bakışmalarımızı, sevgimizi, hayallerimizi, denizi, kedileri, köpekleri, kuşları bırakıp gitti.

çok kıymetli hard diskini, inanılmaz şarkıları, paracı olmayan insanlar oluşan bir dünya özlemini, konserleri, itlere(insanca davranmayan insanlar) duyduğu hayranlıkla bezeli öfkeyi, fotoğraf makinesini bırakıp gitti.

binlerce fotoğraf karesini, kendi çektiği bir kısa filmi, onu tanıyanlarda -yaşı kaç olursa olsun- saygınlık hislerini bırakıp gitti.

bizi bırakıp gitti.

beni bırakıp gitti.

tam bir savaşçıydı.
yaşamadan bilemeyeceğiniz kadar.

bana son yazdığı satırlar şunlar oldu:
"Ben ayarımı bilirim anne."

Ayarını bilirdi benim oğlum..

O ayarı ona verenlerden biri olarak, bu ayar işiyle kafamı bozduğum için kendime çok kızsam da, ayarını bildiğim için ona hep saygı duydum.

ve konu şu an ayar meselesi değil.

Çok sevdi, çok sevildi.
Saygı gösterdi, saygı gördü.

Hep bizi düşündü.
Beni, babasını, dayısını, annanesini ve o çok sevdiği arkadaşlarını.
Okulunu.
Beşiktaşını.:)

kitaplar okudu. Sular gibi okudu. Filmler izledi. Yutarcasına izledi.

Ekşideki son entry'si
Hiç bir yere yetişmesi gerekmeyen aceleci başlığına yapılmış..
onun entry'si :
Panik atak. :)

Çok sevdim onu, biliyorum o da beni sevdi.

Takımdık, iyi bir takım.
Bir bakışla anlaşan,
birbirni etkileyen
kızan ve saygı duyan
seven ve bağlı bir takım.

Çok şey öğrendim ondan.

Neşeli şarkılar, hüzünlü şarkılar, kitaplar, ama en önemlisi yeni bir bakış açısı.

Arkadaşlarıyla aileyle konuşuyoruz.
bize neler anlattı diyoruz.
Bunları şu an yazmak istemiyorum.

Allaha şükrediyorum bana o muhteşem hediyeyi nasip ettiği için.
Onu tanımak yaşayabileceğim en güzel şeydi.

Bu dünyadaki hiç bir şey, hiç kimse bize ait değil.
Parmağımız bizim değil.

Ve dışarıdaki tüm çocuklar, tüm gençler, tüm insanlar onun gibi değerli.
Biz değerliyiz.

Bana bunları hatırlattığı, öğrettiği için çok saygım var ona.

Sevgiler canlarım.:)

13 Mayıs 2011 Cuma

*

söyleyeceklerim şunlar.
çok fazla sessizlik var, o kadar ki kulaklarım patlamak üzere, belki de patladılar da beynimden aşağı akıyorlar..belki tersi umrum değil.
çok zor.
benim delikanlılık, delikanlımla beraber gitti.