27 Ağustos 2014 Çarşamba

aynı beden, düşündüğünden farklı gelecek

Bazı insanların birden fazla hayatı olur.
İlki canından çok sevdikleriyle dolu bile olsa, onlarsız bir hayata devam etmek...sonrasında da bir yenisine başlamaları gerekir.
Sevdikleri eskisinden bile çok yeni hayatın içinde yer alsalar da, bunu hissettirmeden sessizce yapmaları gerekir.
Çünkü yeni hayatın, yeni insanları eski hayatın iki cihanlık insanlarına çok da hoşgörü ve anlayışla yaklaşmazlar.
Hele yeni insanların, eski insanlarla ortak bağı, hatırası yoksa.


Bu bir yana...
Hayatını yeniden kurması gereken oyuncu...çok zorlanır.
Yeni insanlar, eskisinden farklıdır.
Güvenmek öylesine zordur ki
çok sevileceğine, hep yanında olunacağına
anlaşılacağına
kabullenileceğine...
ilk hayatından çok daha zor gelir yaşamak.

Duvarlar da örülür, duvarlar da indirilir.
Doğrular da yapılır,
tahayyül edilemeyecek yanlışlar da.

İki hayatın ortasında kalakalan insan... tek kelimeyle bocalar.
BOCALAR.
Bocalar.


Her şeyden evvel
yaşamaya devam edip etmeyeceğine karar vermesi gerekmektedir.
Hayat ve ölümün ortasında
ikisine eşit mesafe uzaklıktadır.
Ve iki seçenek de aynı derecede cazip
aynı derecede mide bulandırıcıdır.

Süsler durumu.
Her şeyi süsler.

Can havliyle tutunur.

Ve yeni ben geliştikçe
hayatında var olmaya devam eden bazı yan karakterlerin değişimini farkeder bir noktada.
Düşün.

Sen aynı sensin.
Ama hayatın tamamen değişti.
En sevdiklerinin koruyuculuğu ve yarattıkları beklentiler, meşgaleler, üzüntü ve sevinçler artık yok.
Alışıldık şakalar, güven dolu uykular, ümitler yok.

Sen varsın.
Bildiğin hayatın yok.

Tek seçeneğin vardır.
Değişeceksin.
Yaşayacaksan değişeceksin.

Kimseye şunu tahayyül ettirmek istemiyorum ama anlattığım şey;
yarın sabah uyandığında
tek başına olduğunu farkettiğin bir zamanı koyuyor önüne.

15 günlüğüne hepsinden kaçsam da tek başıma dinlensem değil.
Bir saat evde kalsam da ayağımı uzatıp kafamı dinlesem değil.
Tek başınasın.
Eski hayatın bitti.

Anladın mı?


An
la
dın
mı?


Sen deli gibi hayata tutunmaya çalıştıkça
yan karakterlerin bazıları cızırdar.

Yeni sen ve o eski yol arkadaşlıkları çatırdamaya başlar.
Yeni sen bir kısmının hoşuna gitmemiştir.

Çok zorlanırsın.
Yeniden.
Binlerce muhasebe sorusunu cevaplaman gerekir.
1 ve 0'lardan oluşan mantık, ahlak, hayat sorularını.

Şimdi...
Bütün bunları yapmayabilirsin elbet.

Ne bu muhasebe, ne sorular, ne cevaplar...bunlara bulaşmayabilirsin.
Ama bazı yürekler
bu sorulara atlar.
Çünkü büyümek ve değişmek istemektedirler.
Öğrenmek isterler.
Öğ
ren
mek.

Kendi sınırlarını
yan karakterlerin yeni yüzlerini
hayatı
öğrenmek isterler.


Saygımız olmalı.

Hayat sana da bana da maceralar sundu.
Şükür ölümsüz değilim.

Bugünümle, oyundaki rolümün biteceği güne dek çabayı sürdürüp sürdürmemenin beni ilgilendiren kısmıyla hasbihal halindeyim.

Bütün olumsuz duygu ve insanlardan kendimi arındırıyorum.
O insanlar çok iyi olabilirler, konu bu değil.
Ne yük olmak istiyorum
ne de bana engel olunmasına izin vermeye niyetim var.
Ve bu karar somuta dönmeyebilir bile.
Nasıl anlatsam... hepsi içimizde olup bitiyor çünkü.

Yeni ben.
Yeni doğrular.
Hepsi eskisinin hayrı uğuruyla bezenmiş.
Ama farklı fikirler.
Farklı heyecan ve idealler.
Bunlar güzel şeyler dostlarım.
bence güzel.

Önümde bir yol var.
Işıklı ve neşeli ve gerçek ve dostluk ve kendimi bulmakla dolu olsun istiyorum.
Kendime yaklaştığım her adımda bulduğum şeyden hoşnut kalmak istiyorum.
İnşallah olur.

Ben çaba göstereceğim.

Ve bu konuda kimsenin üstüne bir görev düşmüyor.
Bu bir insanın yalnız başına yapabileceği bir şey.
Simurg.

Öptüm.




11 Ağustos 2014 Pazartesi

Ö dedirten mevzuular

Saçları hep aynı tonda taranmış, kıyafetleri benzer, yeme içme alışkanlıkları, çocuklarına davranışları, aşkları hep aynı insanlar...

Okullar, site aidatları, arabalar, restoran, cafe, barlar, yazlık muhabbetleri, iki ağaç görünce uçuç böceğine dönüşmeler, erkeklerine hep aynı tarz trip atan kadınlar, karılarını aynı sözlerle 'onore' eden adamlar...

Kitaplar, çocukların kursları, yeni yemek takımları, yeni internet uygulamaları, yeni teknolojik oyuncaklar; en son çıkan telefonlar,bilgisayarlar...

Nerede, kiminle, ne yaptığını duyurmalar, yaşıyordum hissi vermeler, yaşıyorum, buradayım, bak ilkokuldaki x kişi; senden daha öndeyim demenin gizli hazzı, dış ses ise şöyle der: "canııııım, özlediimmm... görüşelim mutlaka'

'Kim olduğumu anlamaya karar verdim' diyene
'ayyy bu yaştan sonra mıııı...hiç uğraşamam şekerim, ben bundan sonra sadece mutluluk istiyorum' diyenler..

'nedir peki mutluluk?' desen apışıp kalacak kişi zırvalamaları...

Çok zengin bir adam. Hani Hilmi'nin deyimiyle zepzengin insan fikriyatları:
'O öğrencilerin hepsi fuhuş yapıyor'
'Bari hepsi demeseniz, evlat gibi sevdiklerim var, tanıyorum onları'
'Hepsi. Hem ben kendi evladıma güvenemiyorum, sen elalemin evladına nasıl güveniyorsun' 
ardarda tonlarca buzu üzerinize boşaltan cümleler.

Bir yudum aşk dilenenler, sadece 'enerji' almak-vermek için kurulan ilişkiler. 
Ne istediğini bilmeyen adamlar, ne istediğini hiç düşünmemiş kadınlar.

Arabalar, otoyollar, avm'ler, diziler, filmler...ki artık hiç birinin sonunda şöyle denmez:
'Hey you bastard, I'm still here.'

Üç kuruşa, neredeyse gönüllü gibi çalışılan, köpek gibi çalışılan işyerleri, ayak oyunları, mobbingin kralı, küçük görmeler, paylamalar, hep aynı cümle 'savunma yapma'
Savunma yapma ki çekeceğin acı azalsın.

Diğer taraflar, asgari ücretten bankaya yatırılan paralar, ki SSK primi az ödensin, üstünü elden vermeler, hakkını soramamalar, şaşkınlıkla bakakalmalar.. Ama her akşam yemeğine çalıştırdığı insanın 1 haftalık maaşını çatır çatır verip, bunu çapkın erkeklikle açıklayanlar.

İşyerine genç ve güzel kadın aramalar, ona sarkmalar, yüzlerin kusmuğa dönüşmesi, konuşurken kıçın başın dağılması...
Hiç 'siz' diye hitap edilmemiş olanlar... Karılarından gördükleri aşağılanma ve onaylanmamadan bıkıp çareyi sokakta arayan adamlar, kendilerine insan gibi davranan birini görünce şaşırıp kalmaları, bundan hoşlanmamaları... aşağılanmaya devam etmek istemeleri.. adrenalin bağımlılığı gibi, aşağılanma bağımlılığı.

Kadınlar... İlk eşleri tarafından canları yakılmış, hayata ne kadar çabuk döndülerse o kadar çabuk kuralları öğrenmiş, aşağılamayı öğrenmiş kadınlar.

Tüm kadın ve erkeklerin aradığı aşk.

Ama aşkı arayan organizmalar, sadece organizma, bütünlüğünü bulamamış, aslında her hücreleri yoksunlukla ağlayan bireyler.

Herkes korkuyor.
Kandırılmaktan.
Aldatılmaktan.
Hiç kimse kendisi değil.

Tüm o avm'lerde, mağazalarda, marketlerde, telefon satıcılarında satılan şey tek bir ürün aslında:
'Maske'

'Gel abicim, en iyi maske bizde, son model, seni sana hayalinde olduğun kişi zannettirecek, çevrendekileri bile buna inandırabileceksin.'

Daha fenası...
Dindar olduğunu sanan, imansızlar.
Demokrat olduğunu sanan despotlar.
Güzel olduğunu sanan makyaj malzemeleri.
Yakışıklı olduğunu sanan otomobiller.

Daha daha fenası:
Tek kurtuluş olan çocuklar.. 'Şuna bak büyümüş de küçülmüş' Yetişkin gibi konuşan çocuklar. Hiç çocuk olamayacak çocuklar.

Tüm bunlar, iç ağrım, mide bulantım, kalp sızım, nefes almamı engelleyen duvarlar, hala onlara şaşırabilmeme şaşıran ve beni çocuklukla suçlayanlar.

'Hey you bastard, I'm still here.'
















7 Ağustos 2014 Perşembe

:)

Yapılacak çok iş var.

Aylardır kafacığım, yürekciğim ve ben muhasebe yapmaktayız. Ne oldu, ne karar aldım, ne yaptım, neyi nasıl yaptım ve yine ne oldu?
Dünyaya yeniden adım attığımdan beri, içinde olmadığım süre içinde onun ne kadar değiştiğini gözlemliyor, buna çocuklar gibi şaşkınlıkla bakakalıyorum.
Hızlı bir uyum süreci gerekliydi ve benim hızlandırılmış eğitimim çok acılıydı.
Şimdi hepsinin üzerine bir çizgi çekme vakti.
Çizgiyi düz çizmeli, yeni yola bakmalı.

Aydınlık istiyorum, neşe ve mutluluk. Başarı ve uyum.
Yeni insanlar ve umutlar, yapılacak yeni ve güzel işler.
Rast gelsin.
:)