23 Şubat 2010 Salı

şablon

Kendimi Alamancılar gibi hissediyorum.
Nereye aitim, hangi şehre ve hangi hayata bilmiyorum.
Hepsi benim hayatım ama ikisinin arasında bocalıyorum.
çok bocalıyorum.

geliyorum. normal insanlar, normal hayatlar, normal dertler var.
hayatımdaki insanları seviyorum.
uyum sağlamaya çalışıyorum.
bazen sağlıyorum da.
ama sonra aklıma geliyor.
diğer hayatım.
hastnedeki hayatım.

karşınıza durmadan iyilikten bahsederek çıkıyorum.
bilmem belki komik, belki uçuk, belki gerçek dışı geliyor size.
bilmiyorum.
ya çok pembiş görünüyorum ya da çok karamsar...dışarıdan nasıl göründüğümü blmiyorum.
bir de aptalca kafama bunları takıyorum.

her neyse...ama mesala kan lazım olduğunda...
ahmet kan bankasına varmadan tek bir hasta yakını ananeyi arayıp kan bulabildim ben.
herkes birbirinin tel.nosunu kaydeder, bir de kan grubunu.
hani lazım olursa ara hemen diye.

kettlelarda ısıtılmış sularla yapılmış çaylar ikram eder hasta yakınları birbirne.
çocuklar birbirine abi-abla-kardeşlik eder.
personelle hastalar içiçe geçmiştir.
her gün ortalığı mis gibi yapan Yakup her seferinde "Ne zaman güreşeceğiz" diye takılır benimkine.
ya da bir hemşire...bir eliyle işini yaparken diğer eliyle annesinin ona teslim ettiği bebeğin elini tutmaktadır.
hiç bir şey güllük gülistanlık değildir.
herkes bunu bilir.
hiç bir gülme fırsatı kaçırılmaz bu nedenle.

normal insanlar...
iyidir onlar.
ama bizim için soru işaretdirler.
lütfen kusura bakmayın böyledir.

kimisi çok akıl verir, ne yapman ne yapmaman gerektiğini bile söyler.
sabırla dinlersin.
insansın içinden öfke yükselir, susarsın.
halbuki o konuşana kadar sen sakindin zaten.

Sanki hepimizin hafızasında durumlara uygun şablonlar var.
o şablonların dışına çıkınca şaşırırlar.

halbuki tek önemli gerçek şu:
şablon diye bir şey yok.

21 Şubat 2010 Pazar

komançero komançero

Merhaba dostlar :)
Çok koşturdum ordan oraya. Pek çok insan kardeşimle konuştum. Yenilerini tanıdım. Eskilerine yeniden kavuştum. Denizi gördüm. Bazen dalgalı, bazen sakindi. Çarşıda çok insan vardı. Cafeler, barlar doluydu. Bazen müzik vardı. Bazen gözyaşı, bazen gülmekler vardı.
İyi kalpli insanlar. İyilikler vardı. Sigarayı bıraktım. Çıkınca dışarı...içtim işte yeniden...yalan mı söyleyeyim yani. içtim.
Sonra dışarıya şaşırdım biraz. Baktiğim ağaçların, yolların içinde yürüdüm. Güzeldi.:)
İlk kez dolmuşa binince araba tuttu beni.:) güldüm ve sevindim. Nereye gitsem ilk kez gittim sandım.
Denizi ilk kez gördüm. Havayı ilk kez kokladım. Rüzgarı ve neredeyse her şeyi sevdim.
Yeni biriyle tanıştığında...iki ayrı dünyanın kesiştiğini anladım. Şansın varsa kesişim kümeleri oluşuyor, onu da farkettim ve sevdim.
İnsan olmak önemli, iyi bir insan olmak ve iyilik için yaşamak, hayatı karşındakine dar etmek değil, kuzu gibi sakince kolaylaştırmak ne güzelmiş...bilir gibi oldum. İnşallah unutmam.:)
Sonra 20-30 yıl evvelinin masalarının birin arkasında...çok düşünen, az konuşan, sakin bir insan tanıdım. Ben ona hayrandım, daha ileriye gittim, onu bir insan olarak da sevdim. Gıkımı çıkarmaya korkarak, saygısızlık etmemek için pür dikkat kesilip onu dinledim. Onu ve canımdan çoksevdiğim kişinin karşılıklı sohbeti beni yeniden insan yaptı sanki.
Binalar ve eşyaların önemi yok. Heyyyy...yok. Valla bak.:) Herşeyi taçlandıran insan. nefsiyle uğraşan, düşünen, kafayı düşüncelere takan insan. Her şeyi güzelleştiren şey nezaket ve tevazu.
İmaj hiçbir şey.
Aslolan sen ben hepimiz.
Hala bayılmadıysanız ve okumaya devam ediyorsanız...böyle işte...üzülmekler ve sevinmekler vardı. korkmaklar ve delilikler de vardı. hatta bir keresinde kendimi kaybettim. bunu anlayınca gidip dışarı baktım ve sakinleştim.
Hepimize ferah dilerim...daha da ne zaten..)