21 Ekim 2017 Cumartesi

uzaklara zıplamak

Hayatın en büyük tuhaflığı farklı yaşlarda, cinsiyetlerde, inançlarda insanları sürekli yanyana ve hatta karşı karşıya getirmesindedir.

Herkesin biricik öyküsü vardır ve bu biricik öykü diğer insanlarla minik minik alanlar dışında kesişmez.

Sanki 'birisi' bir sepete tüm renklerin karışımıyla dolu hayat kazanından -ama tam da karışmamış, renkler iplik iplik farkedilir haldeyken- birer kepçe alıp, minik toplar yapmış ve o topları dünya denen yere savuruvermiş gibi.

Aynı kazandan da gelse tüm toplar birbirinden farklı, yerin üzerinde sekip durmaktalar. 
Kiminde kırmızı, kiminde mavi çok, kiminde yeşil kiminde pembe.

Mavisi olmayan top, mavisi olana bazen hayran, bazen düşman. İçinde kırmızı olan top, kırmızılı bir top gördüğünde mutlu. O kırmızı bazen memleket, bazen, lisan, bazen müzik zevkidir.

Bir de siyahı olan toplar var. Her top siyaha bulanma ihtimali taşımasına rağmen, hep rengarenk kalacak sanır. yazık. neyse...

Bir şekilde siyaha bulanmış topa, renkli toplar farklı farklı yaklaşırlar. Önce, ilgi, belki şefkat, göstermelik ve geçici bir sevgi...gibi... 

Siyaha bulanmış topa 'yaşamalısın, yeniden renkli olacaksın, bu siyahlık geçmeyecek ama azalacak' gibi sözler söylenir.

Böyle söylenmesi gerektiği bütün toplara çok küçükken öğretilmiştir.

Ama siyaha boyanan top, siyahını içine gömer, üstünü renklerle bezerse bazı şeyler değişmeye başlar.

Yüreklendirici söylevler çeken -henüz siyaha bulanmamış topların bir kısmı buna çok bozulurlar.
Mırıldanmanlar başlar. 'Canım hiç böyle olur mu, bir topun siyaha saygısı olmalı' diyebilirler örneğin.

Siyahını renklerle örten topun, neden böyle davrandığı ve sekmeye devam ettiği çok önemli bir konu haline gelir.

Çok konuşur toplar, keşke hep zıplamaya devam etseler ama ah, edemezler, konuşmayı severler.

Bazen çeneleri çok düşer, çünkü onlar düşünür... düşünmeseler ve sadece hissetmeye çalışsalar ortak bilinçten beslenecekler ama hayır, onlar zekidirler ve düşünürler. Derler ki mesela: "Ben siyaha bulansaydım, yaşayamazdım."

Siyaha bulanan topa ilk zamanlarda verdikleri o müthiş zekalarının getirisi akılları unutmuş gibidirler. Hep aynı şey: 'Yaşayamazdım.'

Siyaha bulanan top eğer ortak bilinçten beslenmeyi öğrenebildiyse bu süreçte, yani düşünmeyi değil, hissetmeyi seçtiyse der ki"Ne güzel. Düşüncene saygım var. Sen siyaha boyanırsan yaşamamayı seçebilirsin. Senin yaşaman için sana çok sebepler sayabilirim. Ama sonrasında siyahını yaşama şekline saygı duyarım."

Siyaha bulanmamış top, bunu anlamış gibi yapar. Riyakarlıktan ölebilir bunu yaparken ama yapar. Sahte cümlelerle siyaha bulanmış, sonra da siyahını renklerle örtmeye başlamış topu bu sözlerinden dolayı över.

Ama aslında bir bok anlamamıştır.

Siyaha bulanmış top bunu 'hisseder' ama cidden umrunda bile değildir, o renklerine, siyahına ve yine renklerine bakmaktadır. Ve şunu düşünmektedir 'Bunca renkle ne yapacağım?'

Zamanla öğrenir, siyahının üstüne binbir çabayla boyadığı renkler için kimseden özür dilememeyi.

Zamanla öğrenir diğer toplara değil, yere ve göğe odaklanmayı.

Gülüp geçmeyi öğrenemez, çünkü bu siyaha ayıp olur, bir şeyi daha öğrenir: hüzünlenip geçmeyi.


Siyah acı'dır. Tüm bu olanlar da.