19 Ocak 2015 Pazartesi

-Ahududu şarabını al da gel.
-peki.
.
.
.
Şimdi bak, son zamanlarda çok fazla şey oldu tamam mı?
Hani uzay gittikçe büyüyor ve tüm gökyüzünde uçuşan, gezişen nesneler gittikçe birbirinden uzaklaşıyor ya...hah işte şu an insanlar da öyle.
Kimsenin kimseye tahammülü yok, anladın mı?

Bırak kimsenin-kimseye,tahammülünü,eksik-kalsın...Kimsenin kendine tahammül yok, tamam mı?

Sanki bütün söylenecek sözler bitmiş,
yeni fikir algoritmasının dibini bulmuşuz,
yeni bir mizah,
yeni bir acıklı hikaye kalmamış.

Hepsini, hepsini yiyip tüketmişiz gibi.

Tespit istiyorsan nah sana diyemem. Ukala ukala tespit de yaparım, kariyer de.
Çok fazla film izledik, çok gereksiz bir şekilde dizi yuttuk, tükürdük. Çok kitap okuduk ve çok insan tanıdık.
öyk geldi, böyk geldi. Tamam mı?

46 yıl evvel doğduğumda da memlekette, dünyada sorunlar varmıştır. sonra 70'ler, 80'ler...oyyy beybi, darbeler, ayrışmalar. birbirini kırmalar, geçirmeler. Olmuştur. Oldurulmuştur.

Sonra 90'lar...yükselen değer'ler, in'ler, out'lar... magazinin futbola inmesi, telegoller, magic star'lar show tv'ler, bugün mumla arayacağın düzeyde bir takım başka kanallar. Yenilikler, insanların insan yönünün evlerden içeri foş diye dökülmesi. gece olup ışıklar yandığında sıkı sıkı örtülen perdeleri olan evlerden, evlenen, hamile kalan, doğuran, aldatan, boşanan insanların her ayrıntısını öğrenmeye geçmişizdir. Bunları görmüşüzdür. Görmemiz gerekmiştir. Gördürülmüştür. Gördük.

Sıkıldık.

Yazının sonunu söyledim işte, sıkıldık.
Her tür insani halden bıktık.
Yemek yerken, çay içerken, kitap okurken, şimdilik def-i hacet kısımlarını pek göremiyoruz, bu da başlar, şaşırmam, çünkü insan yenilik ister.

Düzgün anlatamıyorum ya da tam da duruma uygun şekilde (akıl karıştırarak) pek bi güzel düzgün anlattım emin değilim.

Umrumda da değil.

80'ler, 90'lar... Benim heyecanlarım vardı abilerim, ablalarım, anlatabiliyor muyum, fark budur yani.
İletişim Yayınları pek güzel kitaplar çıkarıyordu, ay hangisinden başlasam diye maaşı bunlara yatırıyordum ben, hiç pişman olmuyor, heyecanlanıyordum.

Hiç unutmam Son İmparator çekilmiş, biz izleyelim diye bilmem kaç yıl sonra şehrimize gelmişti (eskiden öyleydi malum-yıllar sonra izlerdik filmleri) e izlemek lazım. Bir filmi izlememek herkesin bindiği treni kaçırmak gibidir, heyecanlanırdım ben yani.

Herkesler heyecanlanırdı, Emek Sineması, Rüya Sineması, Ömür Sineması dolar taşardı. Küççük şehirde olurdu bunlar, şaşmazdık, normaldi.

Sonra VCD-DVD-İnternet derken. Bir milyon dizi, film, tarih dökülüverdi evimizin odalarına.

İzliyorum ben.
Şu anda da, aynı sizler gibi izliyorum.
Ama ne eksik sevgili sanatseverler ne eksik biliyor musunuz?
Aynı anda yapmıyoruz artık bu işleri.

Yani TRT tek kanal, Birdy'i yayınlamış Cem Duna, kellesi gitmiş ama yayınlamış, tek kanal-tekrar yazayım dedim- mecbur herkes seyrediyor. İzlediğin şeyden memnun kal ya da kalma, karşı çık ya da hayranlıktan geber, geri kalan çoğunlukla aynı şeyi izledin ve ---diğerleriyle--- ertesi gün konuşacağın ortak bir meselen vardır artık.

Şimdi ben sık sık kendimce önemsediğim bir film izliyorum, evde yalnızım, sen de izliyorsun bir film, sence önemli...diyelim şanslısın, çok etkiledi seni film, aynı filmi aynı gece izleyip etkilenen birini bulma olasılığın nedir?

Ortak mevzu sıfır, paylaşım sıfır. kaybet/kaybet durumu yani.

Mevzular karıştı gibi ama hiç bir şey karışmış değil aslında.

1- Çok fazla hikaye izledi,okudu,düşündü beyinlerimiz. Ve hangisi gerçekti, hangisi kurguydu hatırlayamıyor.
2-Ve hadi bu tanıklığı yaptık, tanıklığımızı paylaşacağımız, heyecanımızı, sorularımızı, mutluluk ya da endişemizi paylaşacak ruhdaşlarla aynı zamanı kıstırmak mümkünsüz.

İzlediğin şey seni hiç gereği yokken düşündürdü, soru sordurdu, paylaşmalı ve ikinci bir bakış, dil, doku karşılaştırması yapmak istiyorsun, ama o ikinci göz yok. Patladı mı elinde onca kurgu duygu?


Patladı.

Yorulduk.

Şimdik efenim, sıkıldık, yorulduk, mağaramıza kaçmak ve orda kimseyi görmeden, kimseye görünmeden yaşamak istiyoruz ve fakat mağaramız genellikle çok orta yerde.

Ay, neyse, buraya giremeyeceğim gece vakti.

Burası tam da "İlişkimizi gözden geçirelim Nuri" bölümü olabilir.
.

Bir de çok fazla hızlı değşiyor her şey. Kısacık ömrümde tanık olduğum moda, güzellik anlayışlarının onlarca olmasını geçtim, Esad mevzusu bile başlı başına sağlıklı bir insanı çıldırtmaya yeter. Yahu biz bu adamı sevmeyen taraftaydık çok yakın zamana dek, ne oldu da savunacak tarafa konuşlandık? (Örnektir kendisi, asla siyasi bir argüman olarak söylemedim, o kısmıyla hiç uğraşamam şu anda, kendi derdimle uğraşıyorum. derdim:çok sıkılmak) Provokasyonlar, üzerimizde denenen onlarsa psikolojik savaş taktiği, türlü çeşit kışkırtma, gerginlik hali ve sonuç; ne öfkemiz öfke, ne sevgimiz sevgi.

Acil olarak Can Kozanoğlu'nun devreye girmesi lazım. :) Bize ne yapıyorlar, yaptılar ve içinde bulunduğumuz durumun alarm düzeyi nedir? sarı, kırmızı, ebruli?

Şaka etmiyorum, bugün şehre kaçan domuz yavrusunu taşlamışlar, hangi gerçeklikte böyle bir şey mümkün ki?

Sonuç, birbirimii özleyene dek bir süre görüşmesek ne olur, merak etmiyor değilim.

Mersi.
















14 Ocak 2015 Çarşamba

***

hayata dönmeye bilinçli bir şekilde karar verdiğimden beri
kendimi hayata ve dünyaya hiç bu kadar uzak hissetmemiştim.