18 Haziran 2011 Cumartesi

ünzile uyanacak diye beklemekten vazgeçtim

bu kadın değişmek istiyor.
bu insan değişmek istiyor.

kendini affetti, sevdi ve barıştı.
hayatına değmiş herkesle, kendi içinde konuşup, kendince düzenledi.

bu kadın şu an bildiği kadarıyla
bu ömrü tek bir kez yaşayacak.
bu kadın bu ömrü nasıl yaşayacağını kendisi belirlemek istiyor. olabildiği kadar.
hayata dur demeden, ona karşı koymadan, onunla zıtlaşmadan, ferahlık istiyor.

gündelik hayatın içine tıkışmış, sıkışmış, vıdı vıdıları seçen, kendi eliyle yaptığı kumdan kalelerin içinde ezilip gidenleri eleştirmiyor, yadsımıyor ama onlarla olmak da istemiyor.

bu kadın huzur istiyor.

bisiklet sürmek, denizi seyretmek, çocukları sevmek, dondurma yemek, güzel bir yemek eşliğinde ve kalbini açmış insanlarla sohbet etmek istiyor.

her ne fikirdeysen dostum...bana fikrini dayatma. hiç çekecek halim yok.

dünyayı değiştirmek mi istiyorsun?
beni bulaştırma.

bu dünyada bir de ben varım sakın bunu unutma.

benim elimden, sadece bir kez geleceğim bu hayatın içinde istediğim gibi varolma hakkımı elimden almaya kalkışma..

seni bundan men'ederim.

Çok pis dalarım haberin olsun.
Öyle ki...

seni yok sayarım...

benim için hiç yaşamamış olursun.

Ne yazık, birbirimizi tanımadan yaşamış oluruz.

Hadi, az saygı...

13 Haziran 2011 Pazartesi

Seyir defteri Yıl: hangi takvime göre?

Benim için sabahın erken vakitleri.

Azıcık kahvaltı ettim, yeni demlenmiş çaydan ikinci bardağı doldurdum kendime. Çay kaşığı, ince belli bardakta dönerken ne güzel ses çıkarıyor.

Pek çok apartmanın tuhaf, bahçemsi bir alana baktığı odamda -odamızda- (zaman içinde kardeşimin, oğlumun ve benim odam oldu burası) sigara içip, yazı yazıyorum.

Güneş ışığının bu odaya düşüşünü severim. Diptedir. Bütün dünyadan gizlenmiş gibi, kimse beni rahatsız edemez gibi hissederim.

Güzel anılar beni bu odaya bağlar.

Sabah yola çıkmak üzere uyandım. Gidecektim. Önceden planlanmıştı. Oysa uyandığımda ayaklarım hiç bir yere gitmek istemediklerini söylediler bana. Yanan boğazım, vücudumdaki kırıklık da boş durmadı "gitmesek ya" dediler.

Hala kesin karar vermiş değilim. Gitmeyecek, olduğum yerden kıpırdayamayacak gibi hissediyorum kendimi.

Dün gece seçim oldu bitti. Seçim ne güzel ve ne ürkütücü bir kelime.
Kendi hayatını ilgilendiren mevzularda bile seçim yapmak zorken, bütün ülke aynı anda ortak bir karar almaya çalıştı. Sıkıcı bu konu, yazmak istemiyorum blog.

Her yerde kitaplar var. Bu odadakilerin çoğu Umutumun son zamanlarda okuduğu kitaplar. Pek çoklar. Çoğu zaman onlara bakıyor, saygıyla gülümsüyor, korkarak yanlarından uzaklaşıyorum. Ama bazen en olmadık saatte bir şey dürtüyor beni, gidip karıştırıyorum onları.

Aralarından kağıtlar, başlanmış hikayeler, fotoğraf ya da cd'ler çıkıveriyor.
Hayatın anlamsızlığı üzerine ansiklopedi yazacak hale geliyorum. Bunun da anlamsız olduğunu farkedip, heyecanla bulduğum notları okuyorum.

Merak ettiklerim oluyor. "Neden böyle dedin? Ne demek istedin? çok mu mutsuzdun bunu yazarken? Neyi öğrenmek istiyordun? Bana da anlat..."

Selim Işık'ı tanımasaydın böyle olur muydu?

Bir de Kafka var..Eşek kafa..sana ne Kafka'dan?

Senaryosu..Kemal Dede'sine adamış. Üzerine notlar alınmış. Çekim planları, yapmak istedikleri..

Filminde o bir robot. ve aşık oluyor. aşkı onu reddediyor, çünkü o bir robot.
O da bileğindeki kırmızı renkli ruh kurdelasını söküveriyor.

O'na saygı duymasam, aşkına saygı duymasam gidip o kızı paralarım.
Ne komik olur.:)))
Anne manyaklığı şekerim.

Kitap ayraçları.
Çok fazla kitap ayracı var.
Okumak istediği kadar çok kitap için alınmış ayraçlar.

Biraz yorgunum.
İlk zamanlardaki o çılgın enerji yerini yavaşlamaya, umursamazlığa bırakıyor. Yarın ne demek bilmiyorum. anlamı ne?
Mutsuzluğu hiç sevmem. Neşesiz olmaktan nefret ederim..hatta neşesizlik benim için korkunç bir şeydir, ürkerim çok.
ama yapmacıklığı da sevmem.

Çok mücadele ettim.
Karşılığını alamamış olmak beni çok şaşırttı.
Bu konuya cevap bulamıyorum.

Ne şikayet ediyorum, ne de öfkeliyim.
başka bir şey.
Çok şaşkınım.

Onunla olmanın mutluluğu benden niye alındı, bunu anlayamıyorum.

Bal gibiydi onunla yaşamak.
Çok lezzetli, doyurucu, tatlı, akan, rengi, kokusu benzersiz.
Bal gibiydi.

Notlarını buldukça küçük bir dahi'yle yaşadığımı anlıyorum.
Başlanmış hikayeler, tamamlanmış hikayeler, hepsinde öyle sorular var ki, asla cevap veremeyeceğim sorular.

Farketmemiş değildim. Bunu farketmediğimi düşünmek kendime haksızlık olur.
Ama..işte..herneyse.

Hava bulutlu bugün.
Ve Kaptan Seyir Defterine yazarken çok üzgün.
Aklına hiç neşeli bir şey gelmiyor.

10 Haziran 2011 Cuma

:)

yeni aldığın yazıcıya nasıl kağıt takılır bilmiyorum, lütfen buna benimle birlikte güler misin?

5 Haziran 2011 Pazar

:)

Onun bana öğrettiklerini hiç unutmayacağım. sevgimizin bedelini birlikte ödemiş gibi görünsekte, onun mücadelesi çok daha zorlu oldu. Çok vakurdu, çok onurlu, akıllı ve tatlı. Hiç belli etmeden, bizi coşturmadan, korkutmadan söylemek istediklerini bize söyledi.

Hayallerimiz vardı evet. Kendimi zorlamadan, sıkıp, bunaltmadan onları gerçekleştirmeyi isterim artık..olmadı mı? olmasın ne var..hayalleri krarken mutluyduk..ve şimdi anlıyorum ki..gerçekleşmeyeceklerini önceden anlamış ve buna tatlı bir şekilde gülümsemiştik.

Benim açımdan..inanılmaz güzellikte bir hediyeydi O. her anını sevdim, değerini ilk zamanlar anlayamadım.cahil, kaba ve kuralcıydım, insanları sadece iyi sandığımız şeylerin beklediğine inanıyordum.

İyinin göreceli olduğunu öğrendim. Gerçekten konuşmanın, kalp kalbe olmanın, bir insanın başka bir insana her şeyiyle aşkla bağlanabileceğini anladım. bağlandım, çok huzurluyum.

Yolları açıp dikenleri temizlemek istedim.

Onu benim yavrum olduğu için de sevmiş olabilirim. ama bundan daha fazlası. O'nı bir insan olarak çok sevdim. Azmine, kararlığına, mantığına, kendini geliştirme çabasına ve tertemiz kalbine aşık oldum.

Hiç bir şey bize ait değil.

Hediyelerin, bize verilmiş her anın tadını çıkarmalıyız. Tüm evren bize bir şey anlatmaya çalışıyor. ssss...dinle, bak...