26 Mart 2012 Pazartesi

bejeweled mücevherden öte bişeydir Marilyn

aylarca ve aylarca bilgisayarda oyun oynadıktan sonra..

ki bu depresyonda önemli bir aşamadır, şahsi fikrim bu yönde.:)

sen oyundayken başka hiç bir şey duymak, görmek, yemek yemek, su içmek istemezsin. sadece oyun vardır hayatta.
mücevher mi patlatıcan, online bir oyun mu oynıycan, tarla bağ bahçe mi ekicen hiç önemli değildir, bunlar ayrıntılar..
kafanın içi senden bağımsız tıkır tıkır çalışır.

aman ne iyi olur.

senin çok önemli sandığın bütün uzuvların;
elin, gözün, kulağın ve dahi aklın
oyunla ilgilidir.

yorgun kafacık o arada kendini tamirler.

kurar, çözer, siler, aklar, paklar, mis gibi cillop gibi olur.

oyuna küfredersin arada, deşarj da olursun.
filan..

ha işte..ben tamiratı bitirmek üzereyim
sanırım öyle
zihnim filiz vermeye başladı çünkü..

canım güzel bir şeyler yapmak istiyor misal..

bir de bahar geldi, oh, mis gibi.

bugün ilk dondurmamı bile yedim.

"büyü de gel çocuk büyü de gel
hadi o yolları, yürü de gel"

:)

21 Mart 2012 Çarşamba

?

sonsuza dek yaşayacağını sandığın, hatta geçmişte de hep orada olduğunu, hep aynı insanlarla zaman tükettiğini sandığın hayat birdenbire değişebilir.
bana hayat nedir diye sorsalar, "eklemek" diye cevap verirdim.
anları anlara, anıları, anılara, sevdicekleri kalbime eklemek. artmak ve çoğalmak.

yol uçurumlarla dolu.

her an vazgeçebilirsin.

her an yeter artık deyip uçurumlardan birine atabilirsin kendini.

ne bunu yapma derim..çünkü o uçurumların kenarında çok vakit geçiriyorum bu aralar..
korkmadan ama midem heyecanla bulanarak, diplerine bakıyorum.
ne de -asla- yap derim.
ileride bizleri bekleyebilecek olan olası bonus prılıtısı için değil, -asla- yapma! demem.

yola olan sevgimden ve heyecanımdan.
buna rağmen yenilmek mümkün.
orasını bilemem.
kendim için yani.

ama yol, çok heyecanlı..şimdilik.

beni bu kadar şaşırtmasına şaşırıyor, hayran kalıyor, kendimi yorgun hissediyorum.

yol'da olduğumu bilmek..o yol'da karşılaştığım ve sevdiğim insanları kendime eklemiş, kendimi onlara eklemiş hissetmek ve her birimizin yolunun ferahı için dua etmeyi seviyorum. şimdilik..

maddesel kısmı bana "Benim Küçük Üçkağıtçım" 'ı hatırlatıyor..manevi kısmı ise aklımın erdiği, ermediği binlerce öğretiyi, anıyı.

Her gece adına uyku dediğimiz o küçük ve asla çözemediğimiz dinlenme alanına girdiğimde, tazelenmiş, yorulmuş, çocuklar gibi 9 kiremit oynamış, sorular sormuş ve umarım güzel cevaplar almış olarak uyanmayı seviyorum.

-Peki bugün ne getirecek bana?

bilmiyorum.

bilmek de istemezdim.
yani önceden bilmek istemezdim.

her deniz kıyısı, her çocuk suratı, her taze simitin kokusu içimi kıpırdatıyor.

gittiği yere kadar..

"Annecik bir öbek boktan fazlası olabilecek mi kuzucuk?"

18 Mart 2012 Pazar

yollar çeşit çeşit

insan kardeşlerim, söylemek istediğim bir iki şey var. o ilk günden beri içimde dönüp duruyor ama zamanı şimdiymiş. asla ve asla kimseyi kırmak, incitmek gibi bir derdim yok. hatta acımı kendime saklamak gibi bir derdim de yok. evet acılar paylaştıkça azalıyor, hadi diyelim azalmadı şekil değiştiriyor, güzelleşiyor desem bana inanın. aynen böyle. ama...

söylemek istediğim şu.
insanın sevdiğini kaybetmesi çok zor.

çok zor.
Allah kimseye vermesin, eyvallah.

ben evladımı kaybettiğim ilk günden beri en çok şuna tepki gösterdim: onun acısını isyan vesilesi olarak görenlere.

hayır, açıkça söyleyeyim buna hakkınız yok.

elbette herkese değil, bunu iyi niyetle de olsa yapanlara söylüyorum.

bunu anne olarak söylüyorum.

ve aslında bu bir marifet değil. yani böyle hissetmem. bu güzelliği de Allah'ın bir takdiri olarak görmekteyim. ve bizim için edilmiş o güzel duaların kabul edilmesine bağlıyorum. O nedenle sizlerden hep helallik istedim. duam da şudur: Allah rızası için hangi kulun hangi kula hayır emeği, hayır duası geçiyorsa o'ndan Allah razı olsun. Çünkü bize çok emek verildi, çok dua edildi. Bu insanların çoğunu tanımıyorum helalleşemem, ben de dualarımla helalleşmeye çalışıyorum.

Canlarım.

Birbirimizi hayatta tutmak ve hayatlarımızın ferah olarak yaşamamıza çabalamak güzel. çok değerli. ah nasıl minnet doluyum bunu yapanlara bilseniz. ama takdir-i ilahi denen bir şey var. insanı kazadan da koruyor, hiç ummadığın anda seni üzebiliyor da. bunu bilemeyeceğimizi anlamış haldeyim.

Allahın bana vermiş olduğu Umut hediyemden ziyadesiyle memnunum. Onu tanımış olmaktan, onu sevmiş ve onun tarafında sevilmiş olmanın tadı daha önceki yazılarımda bahsettiğim şerbettir işte. Bunu ötesi ise İlahi bir aşktır. Bunu da hiç kimsenin hiç kimseye sözlerle anlatamayacağını düşünüyorum.

Vaktinizi aldım, anlatmak istediğimi anlatabildim mi, ondan da emin değilim ama ölümün bizim anladığımız şey olmadığını, yokoluş değil belki de asıl varoluş şekli olduğunu anlarsak hayatımız çok daha güzel ve değerli bir hal alır diye düşünüyorum. hayatta insanca kalmak için çabalamalıyız ama zamanı gelenlere de gereken saygıyı göstermeliyiz gibi geliyor bana. Hakkınızı tekrardan helal ederseniz sevinirim çok, benimki zaten sizin gibi güzel insanlara helal olsun.:)

Çok sevgiler.

15 Mart 2012 Perşembe

kendimle başbaşa

başladığım yere dönmek değil bu. yer aynı yer ama geriye dönen ben farklı bu kez.
hayal kırıklıkları, kahkahalar ve gözyaşları, sevmek, çok sevmek ve nefret, öfkeler, benim için çok basit bir şeyi karşımdakinin bir türlü anlayamamasına duyduğum çocukça şaşkınlık, acı ve elem var..ama endişe yok denecek kadar az artık. endişe etmenin olacak hiç bir şeyi değiştirmediğini farketmenin verdiği rahatlık var.

tüm bunlara rağmen arada delicesine endişelenebilmek var.

bir film izledim yolda gelirken..çocuk filmleri kategorisindeydi.:)))buna çok güldüm ve aslında belki de doğru yapmışlar o filmi bu tür sınıflandırmakla onu da sonradan anladım. ey çocuklar ve çocukluktan yakasını kurtaramayanlar izleyin de görün gününüzü.

Fibi Harikalar Diyarı'nda..gerçekle bağını koparmaya başlayan bir çocuk Fibi,kendini Alice sanıyor. hah..ayrıca O'nun Alice olmadığını kim iddia edebilir? ancak çocukluktan vazgeçmiş, büyümüş şaşkolozlar elbet. Fibi söylememesi gerekenleri ağzından kaçırıveriyor, sinirlediğinde tükürüveriyor karşısındakine. (Fibi'yi çok sevdim.) Ve açıklama olarak da "bunu yapmamak elimde değildi" diyor. Yani Fibi çok zeki ve masum ayrıca. Masum çünkü tükürmek istediğinde tükürüğünü içine atmıyor, tükürüyor. Söylemek istediğini ağzından kaçırmış gibi yapıp, belki de gerçekten kaçırıp söyleyiveriyor. Bence Fibi çok dürüst. ve akıllı. iyi bir dost olur Fibi'den.

çünkü Fibi kendisiyle ve kendi hayal dünyasıyla ilgili sadece. olmasını istemediği kötü şeylerden korunmak için merdiven basamaklarını zıplıyor. Dizleri kanayıp, canı acıyıncaya kadar.

Aynı bizler gibi.

Hayal dünyasını sevip, onu arkada bırakmak istemeyen, büyümeyi reddedip temiz kalmaya çalışan ruhlar gibi. Fibi, gerçek.

Fibi korkmadan hayalleriyle konuşuyor.

Fibi'yi çok sevdim.

***

ve bu arada nedense aklıma Davut geldi..masumiyetinden dolayı elinde demirin hamura dönüştüğü o 6 yaşındaki çocuk. Kitab-ül Hiyel geldi aklıma, gittim oradan notlar okudum. Fibi batı eğitiminin içinde eriyip gitmiş, toz olmuş, dövülmüş, ezilmiş gibi geldi bana. Fibi'ye üzüldüm. Davut'a çocukça aşık oldum.

13 Mart 2012 Salı

yolun ortasındaki kısa çizgiler sollama izni verir, mersi

işçi statüsünde bir memur olarak çalışırken..(böyk.. yazının ilk cümlesine bakıp kaçma sakın sevgili okuyucu ya da ne bileyim kaç) sabah 8:30, akşam 18:00 mesaisini öfleye püfleye doldurmaya çalışırken sıklıkla kurduğum bir hayalim vardı:

Bir otobüste yolculuk yapıyorum..yolum uzun. hava çok soğuk değil ama serin ve kapalı..hatta yağmur yağıyor hafifçe. Bense cam kenarında oturmuşum, elimde bir neskafe fincanı var, düşünüyor, içiyor, düşünüyor, dışarı bakıyor, içiyorum.

Cam kenarından bitmek bilmeyen kırlar, ovalar, dağlar, küçük evler, insanlar, çobanlar, koyun, keçi sürüleri, satıcılar, arabalar,tarlalar geçiyor.

Bense sadece oturuyorum.

O işyerinin tekdüzeliğinden bu hayalle kaçardı gencecik bedenime hapsolmuş ruhum.

Bugün bu hayalim gerçek oldu.

İşin tuhafı önce farketmedim. Yani bir hayalimin olsun, gerçekleştiğini diyorum; farketmedim. Sonra az düşününce vay be dedim. bir hayal gerçekleşiyor.

şu an küfredebilirim.

Önümde her zamanki gibi iki yol var. ya da ben diğer yolları göremeyecek kadar aptal bir insanım ve her şey bu aptallığımın cezası, bilemeyeceğim.

ilk yol bir hayalim olsun gerçekleşti, oley hissini yaşamak. çocuklar gibi şendik şeklinde aptalca sırıtmak.

diğer yol ise bu kadar fazla eksikle gerçekleşen bu hayalin içine tükürmek.

ikisi de mümkün.

ortaya karışık yapayım diyorum..yani..ikisi birden, azar azar..

Yol uzundu. Canım sıkkındı. Yolları yutarcasına seven benim için bile zevksiz ve geçmek bilmeyen bir yolculuktu. ama olsun. ülkenin en ünlü sayılabilecek tatil beldelerinden bir bir geçtim. Güzel insanlar gördüm. Kalben diyorum, kalpleri güzel insanlar. Denizler, sular, dereler, koylar, ormanlar, ovalar gördüm.

Yola çıkarken ince pardesümleydim, menzile vardığımda beni fırtına ve yağmur karşıladı.

12 dereceyle yola çıktık, 4 dereceyle eve vardık.

Yoldaki en ilginç an ise muavinin şoföre sorduğu bir soru ve şoförün verdiği cevap idi sevgili ve sabırlı okuyucu:

-Bu yol biter mi Abi?

-Biter..Ne yollar bitmedi mi?

***


Döndüm ben, hayırlı olsun.