14 Eylül 2013 Cumartesi

"Yolu bilmekle, yolda yürümek arasında fark vardır."

Sonbaharla ilgili tek bir satır daha okuyacak olursanız, fünyeyi çekip, kendinizi patlatacak noktaya geldiniz, kendimden biliyorum.
Ama havanın bu griliği ve esen tatlı-serin rüzgar güzel. Yağmurun usulcacık yağmaya çalışması da..Sanki yaz boyu nasıl yağacağını unutmuş, yeniden öğrenmek istiyor gibi.
Ama korkak..ama ürkek...çok sıcaktı, güneş yakıp kavurmuştu. Bulutlar içinde sakladıkları, yeryüzüne kavuşmaya hazır damlalarla yere bakarken...güneşten memnun, sokaklara çıkmış insanları gördükçe "Bize pek ihtiyaçları yok" diye düşünmüş olabilirler. Hadi doğruyu söyleyelim; biz yağmuru özledik. Ve insan kalbi büyüktür, hem çatır çatır güneşi, hem yağmuru hem karı sevebilir.
Sabah uyandım..kendimi işyerimin önündeki cafeye attım. Burası güzeldir. Sola baktığında engin tarlaları, uzayıp giden kara yollarını ve uzaktaki yüksek dağları görebilirsin. Sağa bakarsan, üniversite kasabasına doğru akan hayat başlar...Binalar ve gençler.
Cheers en sevdiğim diziydi...introsunda da dendiği gibi..."seni tanıyan insanların olduğu yere gitmek"...bundan çok hoşlanıyorum. bu cafe kısa sürede benim için de aynı anlama gelmeye başladı. Çalışan gençleri evladım gibidir. Birbirimizi uzaktan bile görsek en azından neşeyle elimizi kaldırır bir selam veririz. Ismarladığım tabak torpilli olur, tepeleme dolar gelir...Yapmayın, yiyemiyorum dememe rağmen. Bazen dertleşiriz, bazen güleriz, bazen -nadiren de olsa- ağlarız. hepsi olur.
Kendine bir hayat kurmak...sıfırdan..her şeyi bırakıp yeniden başlamak. Ya da her şeyin senin gerinde bırakıldığını farkedip, bunun altında yatan nedeni keşif için yola çıkmak. 'Peki, çağrına uyacağım hayat' demek...
Kurulu bir düzenin sıkıcılığından bunalmış insanlar için tüm bunların hayali bile güzeldir.
Oysa bunu gerçekten yapıyor olmak, vu huuuuu...ne sen sor ne ben söyleyeyim.

Özgürlük duygusu insanın en büyük duvarı olabilir mi? 
Bak bir sır vereyim; Sana engel olan tek şey kendin olmaya başladığında gerçek savaş başlar.

Kendinle savaşmak.
Sınırlarını tanımak.
Ne yapmak istediğini anlamak.
Nasıl yapacağına tek başına karar vermeye çalışmak.
O ana dek güvendiğin, bildiğin hiç bir güvenli el bizzatihi yanında değilken.

O buram buram serüven kokan özgürlük duygusunun, nasıl tatsız, nasıl zorlu, nasıl yakıcı olduğunu görürsün.

Hayatım boyunca yanımda olmuş, fiziki varlığı geçtim, esprileriyle bile hayatına yön vermiş sevdiceklerin yokluğu delip geçiyor.
(Yol tarifi bile alırken)

Yeni insanlarına bakarsın: 
"Güvenilir mi?"
"Gerçek mi?"
"Dost mu?"
"Ne?"

Cevap bazen evet, bazen hayırdır.

Kendi hayatıma baktığımda...
Sevmeyi, sevilmeyi, güvenmeyi, korunmayı, korumayı dibine kadar tattığımı görüyorum.
Hayat başka bir şey öğrenmemi istiyor.

"Bu kız kim?"
"Kendi başına neler yapabilir, tek başına?" "Kendini sevdiklerine adamadan ve onlar yanında değilken neler yapabilir?"

"Birlikte" kelimesine tapan bu kız, kendiyle ne yapacak?

Bunu öğreniyor, yanıyor, başarıyorum.

Kardeşimin, oğlumun, babamın hafızamda yer etmiş her kelimesi, hayatı algılayış biçimleri, neşeleri ve aşkları en büyük hazinem olarak sağ elimde.
Allaha imanım ve hayata duyduğum heyecan tüm hücrelerimde.
ben bu teklifi reddetmeyeceğim.

Karşıma yeni, güzel, ışıltılı ruhlar çıkacak.
Öbür tarafa gittiğimde selam vereceğim ışıklı yüzleri arttıracağım.

Ve tüm bunlar olurken...benim hakkımda ne düşünüldüğü çok da umurumda değil. Bunu çok uzun süre önemsedim. Hiç faydasını görmedim. Hatta çok zarar vermiştir de, iş işten geçmiştir.

Uzay boşluğunda ya da her neredeyse orada, ışıklar olarak akıp gidiyoruz. Bir müddetliğine karşılaşacağız. Öğrenelim, öğretelim. Ağlayıp, gülelim. Gerçek olalım.

Bizi biz yapan o değerli ruhlara en derin saygı ve sevgilerimle...aşkımla...





11 Eylül 2013 Çarşamba

.

içimde yaşamam gerektiğini söyleyen şeyin ne olduğunu bulsam ona  sussss diye bağıracağım..sus Allahın cezası..bitmedi mi benle işin ne bokuna yaşamam gerekiyor, gerizekalı

1 Eylül 2013 Pazar

yasak bölge

kalkıp İzmire gitsem
o en sevdiğim şehre

kalkıp gitsem

manisayı geçsem, tepeyi tırmansam, sağa dönse yol izmir ayaklarımın altına serilse

doya doya ağlasam

dayanamam.

sevdikleri başka şehirde ölenlerin
yasaklı şehirleri vardır.
girme yanarsın.

izmire gitsem
iki hayalet iki yanımda
nereye baksam onlar.

o sokak duruyor mu yani hala karşıyaka'da?
evimizde mi duruyor?
ne saçmalık.

bir mucize olsa
biri kulağıma
neden geride kaldığımı söyleyiverse.
korkma, yanındalar dese
sen buradasın çünkü,
........ (güzel bir şey, güzel bir şey olsun lütfen)
dese...
kavuşacaksın, hiç ayrılmayacaksın dese.


en korkunç kabuslardan korkunç bazı hayatlar.
o hayatlardan birisinin de benim olması


yok ya, şaşırmıyorum.

kendime not:
bunca şeye rağmen seni eleştirenlerden uzak dur.
bok yesin onlar.

çok yorgunum.