30 Temmuz 2010 Cuma

küçük kızların bisikletleri

sen de alemsin blog. ne zaman açsam öyle yüzüme bakıyorsun.
benim de sana söylemek istediğim bişey yok zaten, anladım ki senin de beni dinlemek gibi bir derdin yok.

e iyi, zorlamayalım birbirimizi.

beyaz sayfa güzeldir. umut vadeder. önünde tertemiz gülümser. ne istersen yazabilirsin gibi gelir ama aslında yazıyı yazan sen değil, senin içindekidir. ve sen ona karışamazsın.

onu tanıdığını sanman bile hala çocuk olduğunu gösterir. ve hala çocuk olmak ne güzeldir.
:)

sanırsın ki, aklımda bişey var, bence mühim, bunu yazmam lazım deyince onu yazabileceksin.

yazamazsın.

içindeki ne isterse onu yazar. bir bakmışsın Marmara'dan girmiş İber'den çıkmışsın. ha haaa...nasıl da morardın. dönüş yolunu da bilmiyorsun. hadi kolay gele.

Bilge'de denk geldim de...yeniden Yedi Kocalı Hürmüz izledim. aman ne iyi yaptım.

sedirlerde, minderlerde, kadınlarda ve kurdukları gizli hükümdarlıkta aklım kaldı.

nasıl da hiç bir mühim işlerine erkekleri karıştırmıyorlar ve de nasıl da gizli Amazonlar.


flmde sadece kadınların bildiği sır şarkılar filan var. gerçekte namümkün bir hadise.
bir kadının böyle bir sırrı olsa başka bir kadın bunu yumurtlamak için çatlar.
ha haaa.

ben bu mevzuudan ortak değerlere falan giderim ki...Allah korusun. kendimden nefret edesim yok şu an. kendimle düzeyli bir ilişki yürütmeye çalışıyorum zira, birbirimize hiç bulaşmıyoruz.

internet oyunları, örgü, hamur işleri, sudan muhabbetler ve zırtlak ötesi şakalar...beni benden uzak tutuyor. memnunum.


umrım yazıdan çok şey beklememiştin sevgili okuyucu, çünkü yazı bu kadar.

nane likörlü kokteyl olasım var.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

hedefsiz

tuhaf...aslında sakin ve iyi hissediyorum.
ama arada bir öfke gelip beni buluyor.
nedensiz ve hedefsiz.

kimin canını yakarsa, farketmiyor.

bazen de en çok beklentim olana çatıyorum.
sanki imdat çığılığı gibi.
heyyy duysana beni dercesine.

ama nasıl sinirliyim, nasıl duyacak?
gördüğü canavarlaşmış, canavarlaştırılmış bir insan sadece.

:)

hırsımı alamama duygusu bu.
sağlam bir tekme atamama duygusu.

bunu da hayata bıraktım. bekliyorum.
beklemeyi bıraktığım gün kurtulacağım, biliyorum.

ya nasıl bir insansın sen?
bunca zaman, bunca gün, bunca yıl.
nasıl hiç falso vermedin.
:))ben hakikaten mi o kadar salağım?
yoksa sadece yanlış kişiye rastlamış iyi kalpli bir bahtsız mıyım?

hiç plan program sevmiyorum.
hni neredeyse yemekleri reçetesiz yapacağım. ama işte demek az biraz lazım.
hinlik lazım, çirkeflik lazım, o bu lazım.
is-te-mi-yo-rum.

reddediyorum.
bu aklı, iyi niyetli bile olsa tuzaklar kurmak için harcamak istemiyorum.
yeniliyorum.
buna alışmayı da sevmiyorum.

kandıran ve kandırılanlara seslenesim var.
kandırıyor ve kandırılıyorsunuz.
elinizdeki tek şey zaman
ve o da çok kısıtlı.

değer mi?

neşeyle

ya ama ben yüzmek istiyorum. kızgın kumlardan serin sulara atlamak istiyorum. gittin de 5 koca gün kldın deniz kıyılarında diyeceksin blog, deme. çok ayıp. nasıl gittiysem yanıma mayo bile almamıştım. sessizliğe ve sakinliğe gittim ben ki, denize değil. ama işte dönünce...deniz istiyorum ben.
yüzmek istiyorum.
Tanaşa istiyorum.
bana ne bana ne.

kıyıda oturan ve güneşte ısınmış insanlara soğuk su damlatasım var.
kafa dengi bir arkadaş bulup çakıl taşı bulmaca oynayasım var.
suda sırtüstü uzanıp şıpırtıyı dinleyesim var.
suyun içinde yatarken, gözümü açıp güneşe bakasım ve göz kırpasım var.
burdayım, ordasın, iyiyiz böyle diyesim var.

sudan çıkıp çılgınlar gibi yemek yiyesim var.
eve gelip duş alma faslını bile özledim.:) yuh.
balkona çıkar saçını kurutursun da, rengin her gün biraz daha esmerleşmektedir.
güzeldir güzel.

bir de zeytin ağaçlarının kokusu tabii.

erdek seviyorum ben, tanaşa seviyorum.
akçay- altınoluk kalabalığınızı alın başınıza çalın. ne anlarsınız siz denizden diyeceğim ayıp olacak. demedim sayın.
ama dedim.

balık bilen insanlar olsun.
denizin renginden hava durumunu bilenler olsun.

nevi şahsına münhasır insanlar olsun.

para konuşmak ayıp olsun.
birbirlerinin kaç tane evi olduğunu merak etmsinler, akşamları birlikte şarkı söylesinler...
şiir okusun kimisi, kafayı yazarlara takmış insanlar olsun.

ağaçların arasında minik evler olsun, birbirlerine uzak olsun bu evler.
kıçkıça dipdibe değil, ferah feza yaşansın.

apartman diye bir şey varolmamış olsun.
plastik sandelye iğrenç bir hayal mahsülü
olarak kalsın.

çocuk olayım ben.

vücudumu suya alıştırmak için bir saat uğraşmayayım, şap diye atlayayım suya.

neşeyle.:)

17 Temmuz 2010 Cumartesi

ablacık yazısı

uzuun yıllar oldu o minik kasabaya gitmeyeli.
canım arkadaşım orada yaşıyor. O orada yaşamazdan evvel şu an benim yaşadığım şehirde yaşardı. aynı işyerinde çalışırdık.
Benden yaşça büyüktü. işyerinde tecrübeliydi.
ve neden o işi hiç sevmediğimi, 19 yaşıma rağmen her sabah çocuklar gibi ağlayarak işe gittiğimi anlayamaz, bana kızardı.
ben tam anlamıyla çocuktum.
saf, temiz, öfkeli, istediğini alamayınca ağlayan.
çünkü o genç yaşımda her günümün 8 saatini memuriyet hayatında geçirmenin bir kabus olduğunu ona anlatamıyordum.
daralıyordum, çıldırıyordum, kafam böyle rutin bir hayata basmıyordu.

Kloş etekler, mini ceketler, naylon çoraplar...Küçük Hanımefendi olmuştum ve bundan da hoşlanmıyordum.
10 yıl sonra istifa ettim. o günden beri sadece ve sadece bir ya da iki kez etek giymemin sebebi budur.:)
İnsan zorla etek giyer mi?
giyer.
aslında hepsi sonraki hayatımın mecburiyetlerine hazırlık imiş, bilememişim.

bir insanı en güzel kim kandırır bilir misiniz?
Kendisi.

beni de hep ben kandırdım.
bana oynanmış bütün oyunları bana ben oynadım.

kendimi çok mutlu bir hayatım olduğuna inandırdım.

buna öylesine inandım ki hiç farklı bir hayat olabileceğini dahi düşünmedim.

çok güldüm, çok eğlendim.
ne kadar gerçekti?

bugün baktığımda bilemediğimi görüyorum.

bu sorgulama halimi seviyorum.
bu hal yeni bende.
bu hal güzel.

neyse...

arkadaşım emekli oldu, çocukluk kasabasından ev alıp yerleşti.
çok dürüst bir kızdır o.
kendini hiç kandırmaz.
genelde hayatı olduğu gibi görür ve ben buna hep kızarım.

çünkü hayat ne ki asıl?

hayallerinle gerçekler arasında kalmış bir zaman dilimi.

ne kadar yakınsa bu ikisi...kendini o kadar başarılı ve mutlu addediyorsun.
öyle mi?
salladım belki de kimbilir.
kocaman ve gereksiz bir tesbit işte.

yani ona bakıyorum o da bu halinden ve geçmişinden mutlu değil.

büyümüşüz.
ne?
yaşlanmışız.

ama brbirimizden huzur aldık.
bir tatlı huzur.
birbriimizi zedelemedik.
canımızın istediğini pişirip sakince yedik.
azıcık yürüdük.
deniz gördük.
çay içtik.

ve yine kendi hayatlarımıza ayrıldık.
onu tanıdığım ve onu sevdiğim, o beni sevdiği için şanslıyım.

annesi var.
tonton teyzem benim.

gece yarılarına kadar çocukluk hikayelerini anlattı bana.
Boşnaklar nasıl göçtüler vatana?
gelince nereye yerlştiler, nasıl yerleştiler, nasıl tutundular?
Kurtuluş Savaşı o egenin kıyılarındaki insanları nasıl kahramanlaştırdı?

Eski Teyzelerden, Amcalardan hayat öğretisi deyimler duydum.
şu an hiç birini hatırlamıyorum. yeri geldikçe hatırlarım diye inanıyorum.

çok keyiflendim, az biraz dinlendim.

ya blog, işte böyle.

11 Temmuz 2010 Pazar

:)

çoğunluğun uykuya daldığı güzel saatler...
tek tük evlerin ışığı yanar bu saatlerde.
evlere bakıp düşünürsün.
eğer dertliysen onların da dertleri olabileceği gelir aklına.

kimbilir nelerle uğraşmaktalar?
senden haberleri yok ve senin de onlardan haberin yok.

yok neşeliysen eğer...
herkesi neşeli sanabilirsin. hatta geçmişe bakınca kendimi dünyada tek başıma sanacak kadar neşeli olduğum zamanlar da olmuştu.:)

bir yılbaşı gecesini anımsıyorum.
3 iyi arkadaş kendi yaptığımız yemekleri yemiş ve eski püskü arabamıza atlayp şehir turuna çıkmıştık.
benim elimde koca bir çikolata kutusu vardı. gördüğüm herkese neşe ve tatlılık getirmesi için ikram etmiştim.
hatta benzincide bile.:) herkesin gülümsediği ve birbirine iyi yıllar dilediği kalmış aklımda.
sonra Uludağ'a tırmanıp nescafe içtiğimizi hatırlıyorum. çok güldüğümüzü, aklımızda kalan tüm çizgi filmleri birbirimize anlattığımızı.
gerçekten de o gelen yıl çok güzel bir yıl olmuştu. çikolatanın etkisi nedir bilemem...

97 ya da 98 senesiydi gelen...hayatımız şekillendi o yıl. hayata başladığımız şehire geri döndük...sonraki yıllar pek de güzel gelmedi ama. geçelim.

bazen öyle zamanlar olur ki sokakta gülen insanlar görürsün ve nasıl gülebildiklerini anlayamazsın.
bazen öyle zamanlar olur ki, kendi attığın kahkahadan kendi kulağın rahatsız olur, ayıp etmiş gibi ağzını kaparsın.

güzel gülebilmek için güzel insan olmak lazım.
ve güzel insanlarla birlikte olmak lazım.

oysa benim insanlara güvenim hiç bu kadar az olmamıştı.
sanki görünmez bir keski gelip güvenimi ayırıp gitti benden.

dışarıdan bakıldığında bende hiç bir fark yok.
aslındaysa benim benimle en ufak bir alakam kalmadı.
sevmekte ve güvenmekte cidden zorlanmaya başladım.

bu hiç tanımadığım bir duygu, bu duygudan hiç hoşlanmıyorum ve bana yabancı olduğu için nasıl başedeceğimi bilmiyorum.
bana güleryüzlülüğümle ilgili hoş şeyler söylüyorlar oysa ben insanları sevdiğim için gülebiliyorum. içimden geldiği için.
umarım bu kötü duygular beni bir an evvel bırakıp gider.

bu kadar yazıcam.
ama yazı eşliğinde gerçek bir gülümseme bırakacağım.:)

10 Temmuz 2010 Cumartesi

çok keyifli yazı...belki de yazdığım en keyifli yazı...kendim için...:)

bir film izledim dün akşam.

korkma okuyucu film filan anlatmayacağım sana, sakin ol.

baş karakterlerden biri, dış ses olarak şunu sordu:
"yanınızda yatan kişinin aklından neler geçtiğini bilen el kaldırsın."

sonra bekleyip şöyle dedi:

"Kimse elini kaldırmadı, değil mi?"

upsss...

nokta vuruşu. bam.

bir durumu düzeltmek için yeterince ve düzgün çaba gösterdiysen...
bu çabanın sonucunda aldığın karşılık hiç hoşuna gitmediyse.

durmadan bir kurtarıcı bekliyor,
ufukta beliren her siluete koşarak sarılıyorsan
ve her seferinde kendini samimiyetle anlatmış ama karşılığını alamamış buluyorsan.

kendine gel.
ciddiyim kelimenin her iki anlamıyla da kendine gel.

kurtarıcı sensin.

kendinsin.

bunu farkettiysen.

yolun açık olsun.:)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

öyle işte

Bugün kızını korurken devleşen bir baba gördüm.
Uzaktan tanıdığımız biri. İyibir insan, sakin, edepli, Allahtan korkan, kendi kayınvalidesi ve Kayınpederine iyi davranmış bir insan.
En azından biz öyle tanıyoruz.
Çok çalışkan, evlatları ve eşi için durmadan didinir.

Kızının nişanlısı terbiyesizlik yapmış.
Çalıştığı işyerinden kızcağızı şehir dışına bir seminere yollamak istemişler, çocuk ve ailesi buna izin vermemeye hatta daha ileri gidip hadlerini aşarak tuhaf sözler söylemeye kalkışmışlar.

Baba bunları anlatırken, devleşiyor, kabarıyor ve kızını nasıl kurtardığını, o aileyle tüm ilişkisini kestiğini gururla söylüyordu.
Öfkeliydi ama yakın zamanda sanırım beni tam olarak anlamadığını düşündüğünden, gelip bunları bize anlatma ihtiyacını hissetmişti.
Dedim ki "bunlar tatlılıkla hallolacak meseleler değil, kızdığın ve sesini yükselttiğin için üzülme."

Ne demek istediğimi anladı.

Ben babamı özledim. Bugün ona olan ihtiyacım katlandı.

6 Temmuz 2010 Salı

kendimle konuşmalar bilmemkaç

iç huzuru, denge, evrenle uyum...aman da aman...son yılların beynimize kazınan yeni terminolojisi. bence hepsi gerçek, bunlar var, bu bilgiyi uygulayabilenler var ama telaşe içindeyken bu kavramları uygulamak çok zor.

derin nefes al, sakinleş, herkesle barış, geçmişini gözden geçir, envanter yap, mizanı sıfırla ve hayata tertemiz devam et.

artık sen guru musun, sevgi kelebeği mi bilemem...
ama bunları yap.
sonra gelsin biri cort diye yıksın bu çabayı.
olmaaazzz.

bi yerde hata yapıyorum.
ama nerde?
:)

hadi tekrar...
derin nefes al, sakinleş........
sevgi kelebeğisin sen.
çiçek böcük
aman da ne güzel.

ama hayır bu kadar kolay değil elbet.
aslında sakinleşip pamuklaşırken, bir yandan da sertleşip çeliklenmek lazım.

kırmak dökmek için değil
gelen hamleyi tınmadan savuşturmak için.

yapmalıyım yapmalıyım.
:)

kendin olmaktan çık, olaylara tepeden bak, kişiliğini değiştirmeden hayatını değiştiremezsin.
bir de bunlar var ve bunlar da gerçek.
ay senin işin zor kızım.

iyisi mi geniş ol
sallama
aman sen de...de.

yapabilir misin?
:)

3 Temmuz 2010 Cumartesi

3 temmuz

Sevdiklerimle, kuzumla, kardeşimle, annemle birlikte güzelliği, sağlığı, mutluluğu, yeterli parayı, temiz kalpleri, iyi niyetleri, neşeyi, dostları ve sevinçleri çağırıyorum. :)
Hepinize sevgiler...:)