29 Mart 2010 Pazartesi

:)

gece yarısından sonraki saatlerin gel de yaz n'olur ısrarına dayanamadım ben.
öyle güzel çağırdı ki...

son günlerde ne mi yapıyorum dostlarım?
:)
arada bir evden çıkıp "çarşı" tabir ettiğimiz şehir merkezine yürüyorum. hatta bazen dönüşte de, bana çok uzun gelen yolu yürüyorum. Orada burada çiçek açmış meyve ağaçları oluyor. Geçtiğim yol zaten güzeldir, geniş bir caddenin bol ağaçlı, bol yeşillikli kenarcığından yürürüm. Yorulursam orta noktada durup banklara kuruluyorum, bir sigara molası. Sonra kaldığım yerden yürümeye devam.:)

Çocukluk şehrinde yaşamaya devam etmek bazen çok güven verici. Şehrin yıllar içinde değişimini izlemek insanı şaşırtıyor. Hala tanıdık kalan yerleri insanı gülümsetiyor.

Hava burada da güzelleşti sayılır. Çarşıya vardığımda her yer hıncahınç insan dolu oluyor, yürümek bile sorun...ama güzel. sanki herkes birden baharın gelişini görmeye çıkmış gibi.

ayrı kaldığımda çok özlediğim dostlarımı görmeye çalışyorum. bazen çok hoşuma gidiyor, bazen kafam götürmüyor açıkçası. Kafamın içi, aklım...işte o şey, bizi yorup düşündüren, depo yapan yer neresiyse yani o hala biraz yorgun. Ama gün geçtikçe toplanıyor, seviniyorum.:)

İnşallah yeni bir hayat başlıyor sanki, umarım öyledir ve güzel olur, dingin olur...

Bütün bu süreçte yapmak istediğim onlarca şey olduğunu düşünüyordum...
kitap okumak,
desen çiziktirmek,
yeniden okul okumak,
boncuklar, ipler, rengarenk herşeyle karışmak,
fuzuli uyumak
filan gibi...
Şu an bakınca sadece dinlenmek istediğimi görüyorum.

azıcık sakinleşmek istiyorum.
hatta
yüksek sesle konuşmayı,
hızlı yürümeyi
hemen cevap vermeyi
ve ortalarda fazla görünmeyi bile
istemiyorum.

Bu arada...
en önemlisi...
hazır saki sakin yazarken söylemek istediğim bir şey var.

Çok teşekkür ederim...
burdacığım sana...ve hatta Sel'e...Funda'ma, Laleciğime, Kıymet'e,Alper'e, atalet'e,bacon'a, Ece Ablama...

her birinize çok teşekkür ederim.
Hiç bir zaman anlamanızı istemeyeceğim kadar zorlandım.
Öylesine destek oldunuz ki.

Hepiniz sağolun.
Her satırınızdan, bana destek olmak için yazdığınız her harften dolay minnettarım.

Eğer azıcık bile size yük olduysam, ne bileyim bilerek bilmeyerek kalbinizi kırdıysam...n'olur beni affedin.

Duygularımda çok iniş çıkış yaşadım, yaşıyorum.

Yeniden teşekkürler umarım bana gösterdiğiniz dostluğu hayat size fazlasıyla göstersin...:)

19 Mart 2010 Cuma

tembelcik

hani tembel öğrenciler vardır. ertesi gün sınav vardır da. onlar gecenin bilmemkaçı bile olsa hala çalışmamak için bahaneler üretirler. akşama misafir var. bu ev yaklaşık 3 aydır gerçek bir temizlik görmedi-göremedi-çünkü evde değildim- ikramlık bişeyler de yapmak lazım. ben oturdum bişeyler karalıyorum ekran karşısında. tembel öğrencileri savunmak istiyorum. onlar doğrusunu yapıyor. vallahi.:) ama yazacak da bişeyim yok. kahve içiyorum. güzel olmuş, şekeri köpüğü yerinde. dışarıda güneş var. içimde umutlar,kalbimde nedensiz bir sevinç var. tamam nedeni de var. mmm...daha fazla erteleyemeyeceğim bekle vileda ben geliyorum.

6 Mart 2010 Cumartesi

Felatun Bey ile Rakım Efendi



Bu bit kadar resimlerden birşey anlamak mümkün değil tabii.:)
Ama izlediğim en eğlenceli oyunlardan birinden görüntüler bunlar.
Felatun Bey ile Rakım Efendi.

Başkasının izlencesini okumak pek keyifli olmayabilir bazen ama yine de...içimden yazmak geldi. Burası benim gönül bahçem, o zaman niye duruyorum yazayım.:)

Küçücük bir kız çocuğu bundan yıllar yıllar evvel İstanbul'da AKM'de Aida operasını seyretmişti. Hayran kalmıştı büyülenmişti. Neler olup bittiğini anlamadan sahneye bakıp her oyuncunu ksatümüne, sesine sahnede devinen o insanlara hayran olmuştu. Bendim evet o minik kız. Uzatmayayım.

Felatun Bey ve Rakım Efendi ise daha küçük bir sahnede yaşıyorlar.
İmkanları da daha kısıtlı.
Ama nasıl canlılar, nasıl samimiler...

Sık sık seyircilerin arasına giriyorlar, tüm oyuncular birbiriyle sürekli iletişim halindeler. İtişip kakışıyor, göz kırpıyor arada birbirleriyle kapışıyorlar.

Oyun 100 yıl evvelinde geçiyor.
Ah ama ne kadar tanıdıklar.

Bir eğlence akıyor ki sahneden izleyenlere anlatılmaz.
Hepsi çok şeker, neredeyse tüm kadın oyuncuları "ah benim canım canım" diye sevmek geliyor insanın içinden.

O oyunculara baktım düşündüm.

Kesin Karşıyaka sokaklarında karşılaşmışızdır. Ve yine karşılaşabiliriz. O enfes elbiselerin içinde değillerken , neredeyse tüm İzmirli kadınlar gibi müthiş ve farklı bir tarzla salınırlarken nasıllar acaba?

Şimdi görsem tanıyabilir miyim?

Sahnede bu kadar eğlenceli, hayat dolu, akıllı, zeki, hayatı yaşayan bize tiyolar veren oyuncular gerçek hayatta nasıllar acaba?
Ay iyi ki varlar.

Bir ara...onlar hep beraber şarkı söylerlerken...
Aralarına karışmamak için kendimi zor tuttum.

Ah ama seyirci.
Çok beğendiler.
Biliyorum.
Onları duydum.
Oradaydım.
Ta son sahnede tempo bile tuttular...:)))

Biraz daha samimiyet olsaydı eğer...oyuna az daha dalabilselerdi...
daha da muhteşem olacaktı her şey.

Oyuncular sahnede çok eğleniyor.
Biz de izlerken çok eğlendik ailecek...

Söylemezsem olmaz...
"Merdiven Hanım" gönlümüzde taht kurdu.:)

3 adet müstakbel kaynana adayı...yani görücü hanımların...
Üçlü olarak aynı şeyleri söylemeleri, merak etmeleri, oğullarını methedişleri...:)))
Şahaneydi.

Keşke İzmir'de yaşıyor olsanız.
Ve görebilseniz.
Bu kadar şanslı olanlara.
Yani İzmir'de yaşayanlara kaçırmayın derim.:)

Fotoğrafların asıllarına ve oyunla ilgili tanıtıma...
Bir bakmak isterseniz...:)

5 Mart 2010 Cuma

sevdiğim anlar :)))

Söz verdim Kamile Ablama sigara içmeyeceğim.
O böyle bana bir bakar, ben yerimden mutlu olurum.
Kırabilirim, kırmak istemem.

dedi ki bana:
"Bir hanım geldi geçenlerde, çok mutluydu, sigarayı bıraktım dedi bana" dedi.
"Demin pencereden bakarken bir kadın gördüm, sigara içiyordu, o kadına benzettim" dedi.
"Neredeyse pencereyi açıp serum şişesini kafasına fırlatacaktım" dedi.

Son cümlede kuzu oldum, kendime büzüştüm
"Nolur daha fazla bişey söyleme" dedim.

Gözlerini çıkardı dışarı:
"Valla döverim seni" dedi.

çocuk oldum, mızırdandım:
"Amaa yaaa, bişey deme artıkkkk" dedim.

hımmm...
Dün gece saat 1'e kadar içmedim. Ona da söyledim çok sevindi.
dedim ki:
"Ben seni kıramam, anlamıyor musun?"

Polikliniğimizin Hemşiresi O.

Sevgi dolu, hem mesafeli hem anne şefkatli bir kadındır.
Çok güzel şakalaşır...ortada kimse yokken seslenir bazen:
"Annesi...gel kahve al..."
"Annesi...gel çay iç..."

Hep gözlerim orayı onun kadar şefkatle dolduracak yeni bir hemşire arar. Bunun nedeni bencillik değil, tam aksine orsaı hep sevgiyle dolsun isteğindendir.
Kimse yokken, kafamı göğsüne yaslarım, bir bakışla severiz birbirimizi.

Hastanedeki annemdir kendisi.

Sigara içtiğimi bilmediği ama benim inatla içtiğim zamanlarda, beni görmesin diye saklanacak delik ararım.
O çaktırmadan peşime düşer.:)

İyi insandır vesselam.:)

Uğraşıyorum, bırakacağım.

ukala dümbeleği...ama iyi niyetli

herkesin deliliği kendine.
herkesin aklı kendine.

bişeyi azbuçuk bilir gibi olduysam o da şu:
yargılama beybi, onun hayatında neler oluyor bilemezsin.
:)

1 Mart 2010 Pazartesi

soru

Kendine aşık insanlar vardır.
O kadar çocukturlar,
o kadar yaşama sevinciyle doludurlar
ve
o kadar yeteneklidirler ki...
kendilerine aşık olmamaları neredeyse imkansızdır.

çok feci olur bu insanların düşüşleri.

Onlar kendilerine aşıkken...
ve
hayat tüm ihtişamıyla pırıldarken...
O insanlara aşık olmamak imkansızdır.

Kendine aşık, yaşama sevinciyle dolu
o küçük çocuk...
çoğunlukla kendine aşık olan insanları farkedemez bile.

ve sonra...
sonuçta düşer.

Düştüğünde ona aşık olan insanlar ne yapacaktır?

Hangileri gider, hangileri kalır?

ve...

o kendine aşık insan...
gerçekten aşkını hakediyorsa...
kendiyle savaşa girip
kendini toparlar.
ama önce kendinden nefret etmesi lazımdır.

şimdi sorum şu:

Aşk nedir?
sen kendine aşıkken
ve
hayat ihtişamıyla sürüp giderken
sana aşık olanlar mı?

yoksa...
sen yara bere içinde kalmış
kendinden nefret ederken...
mızırdıyorken
mızmızlanıyorken
yolunu kaybetmişken...

sana hala aşık kalanlar ve
elini uzatanlar mıdır?

-önce kendi elini kendine uzatman kaydıyla belki-

sorum bu:
hangisi aşk?

Bu soruları bana sorduran bir film:
Nine...