25 Haziran 2010 Cuma

kalbim kırılıyor

ciddiyim blog.
o kadar çok şeye kalbim kırılıyor ki şaşarsın.

diyeceksin ki takma.

hadi canım sen de.

24 Haziran 2010 Perşembe

:)

Bir gülücük bırakmak istedim...belki hayat da gülücükle karşılık verir...:)

20 Haziran 2010 Pazar

Babacığım yaaa...

şimdi bu doğru bir istek olur mu bilmem ama...Seninle oturup bir kez daha poker oynayabilseydik. Ben seni yenseydim. Sen buna tahammül edemeyip bozulsaydın. Sana yenildim, sana deseydin.:)))Gülseydik. Güzel olurdu. Seni çok seviyorum. Kahramanım, güzel gözlüm...
Asmam çardakta
suyu bardakta...:)

18 Haziran 2010 Cuma

apartman insanı

evet blog. yine ben. apartman insanı ben.
çok sıcaktı bugün, çok.

bizim komşular ve ben...yani 5 kadın, hangi eve misafir olsak serinleyemedik.

en süper fikir işadamı-kadını Bilgeciğimen geldi.
Onlar en üst kattalar...ve evlerinin girişi oldukça geniş, ayrıca güneş almadığından serin.
Bir kova su, foşşş...

Üstüne tertemiz bir halı serildi.
Biribirimizi gördüğümüz an karnımız acıktığından, derhal yiyecek şeyler listesi yapıldı.
dürüm?
ı ıh.
köfte ekmek?
ı ıh.
kendimiz pişirelim?
ı ıh...çok sıcak.
e peki?
annem dedi ki ben gidip süper ev makarnası yapayım.
oleyyy dedik.
onunla da yetinmemiş, enfes biber kızartması...

O ara Handan Ablanın eşi geldi, toparlandık yol açtık.:)))
bizim deliliğimize alışık buna rağmen çok güldü.

Kim bilmem, birisi çay yaptı getirdi.

hani en baştaki foşlanan bir koca su var ya...
hımmm...işte o, gitmiş alt komşularımızın birinin evinin önünde birikmiş...
söylenerek ve bize duyurarak onu süpürdü.
Hepimiz birbirimize sussss bugün Kandil işareti yaptık.
önemsememiştik, bu sıcakta çoktan buharlaşmıştır demiştik.
oysa daha sonra farkettim, harbiden orada birikmiş su...kalanını derhal süpürdüm.:)
yukarı çıkıp bilgi verdim: Kızlar kabahat bizde, su birikmiş.

:)
kendi küçük mahkemimizde kendimizi suçlu çıkarıp rahatladık.

yarın gönlünü alırız artık n'apalım.

Bizim bu yaşları 40- 75 arası değişen hanımların kimisi Aşk_ı memnu izliyor. Bitmesini sabırla bekledim.
Sonra tek tek kapıları çaldım yeniden.
En kedi sesimle:
"Hadiii aşağı inelim, parkta oturalımmm."

Komutan Bilge yine konuştu:
Hayır, yorgunum, siz terasa gelin.

E peki...
Gece 12 civarı terasta toplanıldı.

Hndan Abla'nın sürprizi: rengarenk tabaklar dolusu dondurma...
Bilge de sabahtan tatlı yapmış ama güzel olmamış -hayret- yanına da ilaveten o tatlıyı yedik.

Bol bol atıştık.
İyi ki tatlın şekersiz olmuş, bak dondurmayla uyum sağladı diyecek oldum tüm iyi niyetimle.

Güzl olmuş olsaydı zaten ikram etmezdim şeklinde haşin br cevap aldım.
:)))
Normal halimiz bu...birbirimizi seven halimiz.

Başka şehire gidersem beni çok özleyeceksin ama...diyerek konuşmayı uzatıp sonlandırdım.

Çok güzel bir Kandil akşamıydı.:)
İnşallah hep beraber nicelerini neşeyle kutlarız.

Onları seviyorum.
Onların yanındaki ben'i seviyorum.
İlker'in kenarda köşede uyuyup kalışını
Buse'nin Elif'le fıstık gibi genç kızlar olarak neşeyle bağrışmasını, gülmesini, kahve yapmalarını seviyorum.
Evren'e ve Onur'a takılmayı, Umut'un onların yanında gözlerinin parlamasını seviyorum.

Kendini bir türlü öptürmeyen Bilge'ye inat...Handan Ablanın elini onlarca kez nispet yaparak öpmeyi seviyorum.

Ş.Teyze'nin...hiç beklenmedik anlarda: "Durun! bunu tartışmlıyız" demesini...Annemin alakasız konulardan çok alakasız konulara atlamasını seviyorum.
Eşekliklerimi affetmelerini...
beni sevmelerini seviyorum...
Hayat güzel.:)

16 Haziran 2010 Çarşamba

zıplayarak yazan kadının zıplayarak yazdığı yazı

durmadan methederler...iyiliği, dürüstlüğü, temiz kalpli olmanın önemini. azıcık salaksan inanırsın. bunu hayatının temeline oturtursun.
derdin mi var, bir şeye mi sevindin...
sorduklarında anlatırsın. korkularını, kaygılarını, beklentilerini.
öyleymiş ya...

dürüstlük önemliymiş.
iyi kalpli olmak önemliymiş.

eğer hiç dikkatle etrafına bakmadıysan uyan.
çoğunluk öyle değil çünkü.

kendisi için böyle olsa bile...diğer insanlara karşı savunma mekanizması var herkesin.
senin öyle olduğuna inanıyorlar mı, bir bak.

bir de seni keşfedenler var.
keşfedip, bunları tatlı tatlı, sinsi sinsi sana karşı kullananlar.

arada bir uyanıp bunu farketsen bile, uzun süreli buna inanamayacak kadar "temizsen" gözlerini yine kendi isteğinle kapatıyorsun gerçeklere.

ah sen...
ah salak sen...
ne yaptıysan onu görüyorsun karşında.

başka kimseye kızmanın gereği yok.

öfff...yine Neo muhabbeti.
hani tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu görmeyi seçti
hani kırmızı hapı içti
hani uyandı

hani uyandı da
bokun içinde olduğunu gördü.
başkalarının hayatlarıyla beslendiğini
ve
bir rüyada olduğunu gördü.
ve ondan sonra gelsin "gerçek" lapa...gitsin yırtık pırtık giysiler
ve savaş.

daha iyisi bunun...
Truman Show'dur.
s...m ben bu korkuyu deyip
tekneye atlayıp
o denize açılan Truman

ah canım aslında ne iyi çocuktur
karısını sever
annesini sever
herkesle iyi geçinir
iyi bir çalışandır
iyi bir yurttaş
cart curt
babasını özlemektedir
çocukluk arkadaşını sevmektedir.
ama hepsi yalan.

o denize açılıp
o korkunun üstüne gittiğinde
ve
o tekne
o bezden yapılma gökyüzüne çarptığında...

selam verir ya sevimli sevimli..
:)
ben O'nu o zaman severim.

hani anlatmıştım size...
benim çocukluğumda bir Tarzan vardı.
Bildiğimiz Tarzan'dan daha cesur...
Çünkü O Tarzan olmayı kendi seçmişti.

bir yerlerde unutulduysa bile
ya da birileri onu kaybetmiş olsa bile...
Tarzan olmak O'nun seçimiydi...

Yazlık rstornımızın arkasındaki, denizi gören tepede tek başına yaşardı.
O zamanlar bizler saygılı ve onurlu insanlardık.
O'na kimse elleşmez
kimse soru sormazdı.
Üzerinde çok da düşünmeden
saygıyla ve mesafeyle kabullenmiştik.
Yılanlar ad takmış.
Onlar onun arkadaşıymış.
Çiçek yetiştirir satrmış.
Biz çocuk milletine en fazla "Oraya pek yaklaşmayın" denirdi.
haklı olarak, evladını koruma içgüdüsüyle.

Tarzan iyi ki vardın.
Ne oldun acaba? Ne yapıyorsun?

Ben senin kadar cesur değilim.
Tarzan olmayı seçemem.
Ben hala korkuyorum.
Korkmuyorum desem de.

O deniz kıyısı yaşamak için güzel bir yerdi.

Akşamüstü deniz sefası sonrası, bol neş'e, bol gülme, bol yüzme'nin ardından...
giyinip süslenen ve yol boyu yürüyen gençler, kadınlar vardı.

Sıcak ekmeğin içine dondurma koup yenirdi.
berbat bir zevk kabul ama birlikte yapılınca güzeldi.
Akşmları mangal yanar
az evvel tutulmuş taze çinekoplar mangala atılır
patlıcanlar mis gibi közlenirdi.
Babam yapardı.
Güzel yapardı.
Işıklarda uyusun.
Sonra zeytinyağı limon karışımı sosa alınırdı balıklar.
Çok kalabalık bir sofrada
hep birlikte yenirdi.

Bir genç çocuk vardı, bana aşık imiş.
Ay ben salak, hiç haberim yok.
her akşam sofraya gelirdi tam yemek zamnı...
işin açığı çok ayıp ama
bu kadar cimri bir insan tanımamıştım.:)))
geç...
babam bozulur -aynı yaşlardayız ya- pas vermezdi...
ama konu sofra ve yemek olduğundan gıkını çıkarmazdı, çünkü ayıptır, yemek bu, gelen yiyecek-
Hoş bazen sofraya onun için tabak getirilmezdi ama o kadar tatlı bir yüzsüzdü ki bu kişi
"aaa bana tabak koymamışsınız" deyip
iki zıplayıp mutfaktan tabak alır gelirdi...
Biz babamla birbirimize bakıp gülerdik.
Yapacak bir şey yok.
Bu çocuk gerçekten yüzsüz.:)))

her neyse nereden nereye geldim...
bayılmadıysa sevgili okuyucu...
yani sadece bayılmadığın ve okuduğun için bile teşekkür ederim...

ne anlatıyordum unuttum...
belki de güzel bir şeymiştir.:)))

15 Haziran 2010 Salı

ikinci şans...:)

diye bir şey var mıdır?

olayın temeli bu soru aslında..ama ben alakasızca anlatmak istiyorum.:)

uyku düzenim saçma sapan bir hal aldı. çok erken yatıyorum çoğunlukla. yani güneş doğduktan sonra.:) sonra apartman tıkırtıları başladığında uyanıyorum. bu da genellikle gün ortasına yakın zamanlarda oluyor. kahve içme zamanıdır. ya da geç kahvaltı eden komşulardan biri geleyim ya da gel demektedir.
dün akşam bir de çılgın bir sivrisineğin saldırısın maruz kaldık. bu kadar iyi saklanan bir sinek hiç görmemiştim. kaç kez uyur gibi yaptım, kaç kez vın sesiyle kalkıp hemen ışığı yaktım bilmiyorum. nasıl ustaca saklandıysa bulamadım. sineksavar tablet bulduk, o da işe yaramadı. dlga geçer gibi kahkahalarla saldırdı bize heyvan. annemle bitap düşüp n'aparsan yap deyip uyuduk.
sonra ben bu ara çok çenesizim. eski dostlar hatırlar ben eskiden derdim olunca susup ortadan kaybolurdum. şimdiyse bir çene bir çene. sanırsın gerçek hayatta da böyleyim. yok Vallahi değil.
deli gibi bir yazma ve anlatma isteği.
halbuki içimden geçenleri de anlatamıyorum. aptal saptal şakalar, bol smiley. bana ne oluyor bilmiyorum.
ayarım kaçtı yeminle.

yine ortadan kaybolayım desem...ta geçmişten kalma eski dostlarıma kavuştum. araya yeniden mesafe girsin istemiyorum....
.
.
bir de sorum var...uslu olmak ne demek?
çok sevgili bir kız arkadaşımla bunu konuştuk dün.

iyi bir annen baban varsa ve yapın da buna uygunsa uslu oluyorsun sen.
türlü çeşit terbiyeden geçiyorsun.

düzgün otur, düzgün kalk, düzgün giyin, düzgün davran.

ama hayat seni delirtmeye karar vermiş gibi üstüne üstüne gelince acayip sinirleniyorsun.
hemen değil...limitin zorlandığında. saçımı maviye boyatasım var. uzaylı kostümleriyle dolaşmak istiyorum. sokakta tanımadığım insanlara dil çıkarıp, saçlarını çekesim var.

dertlere diyeceğim yok ki abi.
tabi olacaklar.
ama biraz da güzellikle çözülsünler ya Hu...

hep endişe...hep zamanında bir türlü hallolmamış sorunlar. Yemin ederim kaçasım var. durup da mücadele etmeyenlerden olsam neyse. ediyorum da galiba. bilmiyorum ki.

geçen akşam cep telefonumun şarj aletinin kablosunu cart diye kestim örneğin.
:)
Valla yaptım bunu.
ne zamandır bozuktu. şarjı takıyosun telefona, dik bir konumda yerleştiriyorsun ki temas etsin birşeysi, telefon şarj olsun.
Makası alıp kabloyu kesiverdim.

Başka türlü düzelmeyecek çünkü. Ş. Teyze bizdeydi...bana baktı. umrumda olmadı.
gece vakti sokağa çıkıp sanırım nöbetçi olarak görev yapmakta olan :) bir cep telefoncu buldum. yenisini aldım geldim.
zurnanın zırt dediği andı o kabloyu kestiğim an.
delirmişim, iyi geldi.

amann...neyse...Valla kaçasım var.
sorumu sorayım:
ikinci şans var mıdır? bazen bir şeyler de düzelir mi hayatta?

11 Haziran 2010 Cuma

yenilendik şekerim...:)

sayfamızda çiçekler açıyur. turunç turunç, pembiş pembiş...oh mis.

rengarenk çantalar, luzlar, ipleri kalemler istiyorum. cıvıldasın. yüzülecek temiz bir de deniz lazım aslında.

iki günlük İzmir gezisi yaptım. onlarca yıldır görmediğim, kalpleri temiz, bakışları sıcak, konuşmaları deva insanlar gördüm. kahveler içtim, hatta koccaman bir çikolatalı pasta yedim. tamamını değil elbet, iki dilimden az fazla.:)))pastayı gözlerinden aydınlık fışkıran bol kahkahalı güzel insanlarla paylaştım. arada bir yağmur yağdı, bazen güneş açtı. Bornova2da yürüdüm. ardı ardına sıralı Cafe'lerin, barların arasından topuklu ayakkabilarımla dengede durmaya çalışarak ve sohbet ederek geçtim.
iki hrika kız çocuğu tnıdım. misafirliğimin ikinci gecesinde birisiyle uyudum.
kendiliğinden geldi, ben seninle uyuycam dedi.
emin misin dedim?
evet dedi.
rahatsız olmasın diye bir kenara büzülmüş uyumaya çalışırken, ona dedim ki..."canımmm, sarılabilirsin, ayağını tepeme koyabilirsin, rahat ol."
aniden bana döndü saçlarımı sevip, canııı, bebeğimmm, sevgilimmm, tatlımmm" dedi.
Ay Allahım bir minicik kız çocuğunun seslenişi bni benden aldı.:)))Yeminle diyorum. taç takılmış, ödül kazanmış gibi oldum. Ağğzım kulaklarımda öylece kaldım.
Kendi veledimi özledim...bunlar bir müddet sonra büyüyorlar, değil sarılıp yatmak selam verseler öp de başına koy.:)))neden bebek istediğimi anladım.

Hımmm...işte böyle, hep de böyle devam etsin umarım.:)
Sempe gitti, ben geldim, şimdilik.:)))

6 Haziran 2010 Pazar

*

ay blog beni dinle.

bir grup belgesel yapımcısı geldi şehre.
panel var, ne hoş.
üstelik kuzum da bir vesileyle ödül alacak.

gittik. kocam ve ben.

sorularınız dediler neden sonra:
dinlerken düşünmüştüm.
bu insanların yaptıklarını daha çok izleyen olsa diye, çünkü bundan şikayet ettiler hep.

o nedenle kendimce yapıcı bir iki şey söyledim.
izleyip de hatırladığım belgeselleri anlattım.
Micheal Moore'un Sick/Hasta adlı ilmi misal.
Ya da Aşıklar belgeseli.
Lillith'inKızkardeşleri.
Ve TRT'nin El Yapımı belgesel serisi.

Popülist olmaya çalışmadan daha izlenir filmler çekseniz? diye sordum.
Vallahi iyiniyetliydim.
Mok ettim.

Ne milliyetçiliğim kaldı, ne aydın düşmanlığım.
Kocamın Aşk adlı kitapla ilgili yaptığı gerçeklere dayanan eleştirileri de ortalığı daha çok karıştırdı.

Onlar anlamayacak ve toplayabildikleri 30 kişiden mutlular bunu anladım. Haklarını yemeyeyim iyi şeyler yapmaya çalışıyorlar. Halka rağmen. sanat için sanat anlayacağın.

Bana kimse hikaye anlatmasın.
iyi bir şey yaparsan belki ilkinde değil ama sonrasında bu insanlar seni sahiplenir.

Bütün kavramlar yerinden oynamış Abi.
Etik etik dedi bir konuşmacı...etiğe inanmam, ahlağa inanırım dedim yine kabahatli oldum...

Ha bir de biz düello etmezmişiz, pusu kurarmışız.
Bu tezin savunucusunu ben gayet iyi hatırlıyorum, es geç...

Sanki bizdik, bizim atalarımızdı kızılderililere su çiçeği virüsü bulaştırılmış battaniye dağıtanlar.
Hay Allahım...

Etik ne lan?
Ben hak yiyen birine etikli ol mu diyeceğim?
Etik...senin için ne ifade ediyor şu an okuyucu?

Bir de bunun kardeşi var "empati". Ona da pek kızarım ben.
Halden anlamak dururken...empati ne?

Neyse...kuzum üzüldü. derdim o.
Kendimden neret ediyorum şu an.
Sandım ki güzel bir tartışma konusudur bu:
Yani uğraşıp çektikleri filmlerin daha çok ,insan tarafından izlenmesini nasıl sağlanır konusu.

Yok, umurlarında değil.

Ben milliyetçi, hatta daha ilerisi ve aydın düşmanı oldum.

İyi de o "aydın" ünvanını sana kim verdi?
Benim niye haberim yok?
Adını hiç duymadım da.

Kuzum üzüldü.
Allahım kendimden neret ediyorum.

5 Haziran 2010 Cumartesi

hayat sence nerede?

günlük işler var.
rutin.
yapmazsan olmaz.
hayatını sürdüremezsin.

yemek yapacaksın, çamaşır yıkayacaksın, bulaşık filan da, biraz temizlik...bunları yapabilmek için sağlıklı olman ve para kazanman da lazım.

Bütün bunları yaparken...hayatın tadını çıkarabileceğin uğraşılar var. hobi filan derler, bir kalem geç sen o muhabbeti.
Hayatın ta kendisidir o anlar, o uğraşılar...O ana ulaşmak için diğer işleri yapman ve neşeyle sabırsızlanman gerekir.

Nerede saklı o anlar? Senin uğraşın nereye gizlenmiş peki?

:)

Benimkisini biliyorum. Hatta benimki demek az oldu...benimkileri biliyorum.

Neşeli ya da hüzünlü derin bir sohbet. Bisiklete binmek. ki yıllardır yapmadım. -ne salaklık-

Kahve içmek. İçinde kaybolacağım ve yıllarca içinde yaşayacağım bir kitap. Hiç ummadığım zamanlarda o kitaptan bir satır gelsin aklıma. Sessiz sakin bir film. Bazen çok dehşetengiz derecede gürültülü bir film. İçli bir türkü ya da bir koyver gitsin şarkısı.

Ve ev önemlisi belki...

Etrafında başka insanlarla toplaşabileceğim bir "fikir". Bir öğreti. Ya da yakarış, haykırış. Neşeyle bağırabilmek. Delice ağlamak.

Çiçeklerle konuşmak.
Bulutlara derdini anlatmak.
Denize bakıp, denizi düşünmek.

İnsanlar var bir de.

Dünyanın en doğal şeyiymiş gibi dünyayı kabullenmiş insanlar.
Binlerce yıllık öğretinin bir kepçe değdiği insanlar.

Ata Demirer var misal.

Ağustos Böceği'ne "sen çal ulan, kışın ben sana bakmazsam şerefsizim" diyen karıncası var.

Bir kuş ötüşü taklidi var Osmanlı Cumhuriyeti'nde...tadından yenmez.

Fatih Akın var.
Temmuz'dası var Onun...sadecik bir aşk hikayesi...yine en doğalından. İstanbul'da kavuşan aşıkları var.

Duvara Karşı'sı var...aşkın en acımasız hali var yani. Aşıksın evlisin ama arada özgür bir evlilik için yapılmış antlaşma var. Dokunamazsın, sevemezsin. Ama aşıksın.
Biber dolması sahnesi var. Bak yine...O biber dolması bu kadar mı anlatır, aşkı, hayatı...ve sonu klozettir.

(Peki bu acımasız oldu ama filmde öyleydi.Gerçek hayatta o dolmanın afiyetle yenmesini dilerim hepimize.)

Sonraaaaa...

Ferhan Şensoy var.
Soğukkanlı ve sıradışı bir mizah. O kadar eğlenceli ki seyirciyi sevmezse, küfreder gibi oynar. Kendini suçlarsın, ben iyi bir seyirci değilim diye.

Yiğit Özgür karikatürleri var.
Donk diye kalırım.
ha haaaaa diye gülerim.
yuh diye şaşırırım.

Metin Akpınar bilgeliği var.
İzlemeye doyamam.
Bu kadar donanım nassıl oldu ama Abiii derim, utanırım.

Ayla Algan var.
Ne yaparsa yapsın o, severim.

Alev Alatlı var...Okurum okurum...bazen hiç bir şey anlamam...okurum. Anlarım içim cız eder. Öğrenirim...öğrenirim sanırım, yanılırım.

Düğünler var.
Gerçekten göbek atılan...gerçekten eğlenilen...mutluluk dileklerinin gerçek olduğu düğünler. Tanımadığın bir insanla bir kesekağıdı ayçekirdeğini paylaşabilirsin bile hatta. İnanılmazdır. Keyiflidir.

Tarlalar, bağlar var. Dereler var...Tren var ve arada gökyüzünden geçiveren uçaklar var.

Buna inanmayacaksın sevgili okuyucu...
Gökkuşağı var.
Havada asılı renkler.
Parlıyor.

Sonra öğretiler, yine öğretiler.

Kimseyi eleştirme'ler var.
İnsanlık halidir çünküm.
Düşmez kalkmaz bir Allah.

Hor görme garibi, onun da Allah'ı var.

Yıllanmış bir Pastane'de imal edilmiş keşküller var.
Bahçe kenarından deniz gören çitler var.

Var var...

İyi ki var.

Bu kadar...yoruldum azıcık...Sevgiler.:)