5 Ekim 2014 Pazar

Ruh hastalıklarının gece elbisesi giyip,makyaj yapmış hali: İyilik

Ne kaddar çok iyi insan var hayatımızda, anlamak ve anlatmak mümkünsüz sevgili blog okuyucuları.
Bu insanların büyük kısmını, kolundan tutup, bayıltıcı bir iğne yaparak direkt ruh sağlığı hastanelerinden birine tıkıştıracak hale geldim ben bunların zulmünden.

O kadar iyi, o kadar iyiler ki ne giymen gerektiğini, ne yemen gerektiğini, nasıl davranman, ne yapman gerektiğini hepsi bunlar bilir.

O kadar 'iyi'dirler ki, senin ruh halinin içinde istedikleri her odaya kapı çalmadan girme hakları vardır, sevincini, aşkını, acını her halini yönetmek istemektedirler.

Sen onların istediği gibi üzülmediğinde, sevinmediğinde falan vuuhuuuu hep çok yanlış insansındır.
Çünkü kötüsün bir kere, çünkü o insanın seni sevdiğini ve 'iyi' olduğunu anlamadın.
'Bu hayat benim' uzak dur, dedin.
Kötüsün.

Ne mi olur bu durumda,
küserler, binbir çeşit yolla ezalarına devam ederler.

Bunun temeline biraz indiğinde 'yaşanmamış bir hayat görürsün'.
Kendi hayatını asla kendi istediği gibi yaşamamıştır o insan, bunun iznini koparamamıştır diğer 'iyi' insanlardan.
O halde sana bunların yapılmasına izin vermeyecek, artık seni iyileştirecek o.
Run Forest run.
Yoksa bittiğinin resmidir.

Türk insanının genelinin ne bir zaman planlaması, ne de öncelikli işler sıralaması yoktur.
Değer verilecek insanlar sıralaması da yoktur. En sevdiğin seninle bir şey paylaşmaya çalışırken, komşunun kızı eve gelse, öncelik derhal ona tanınır. Çünkü neden; 'ayıp'. Evimize gelmiş, ilgilenelim.

İçeride yarım kalan hayati sorun, çözülememiş bir şekilde büyümeye, büyümeye devam eder.
Olsun, komşu kızına ayıp olmasın, iki satır onunla laf ediverelim, biz iyi insanlarız çünkü.

Biri mi hastalandı? Ona olabilecek tüm komplikasyonları, sıfır tıbbi bilgimizle anlatalım, yazık o bilmiyordur, öğrensindir. İyiyiz biz çünkü. Bütün o şahane ötesi bildiklerimizi karşımızdakine boca edivermeliyiz.

O insanın bunlarla yüzleşmeye ruh hali hazır değildir, falan... şekerim masal onlar. Şansını farket, kurtarıcın geldi, iyi biri o, dediklerini dinlemek zorundasın.
Kulakların, karşına çıkan her iyi kalpli ruh hastasının çöpünü almak için sana verildi, ne sanmıştın?

Sevdiğin bir can öldü. Kabrin başına varana dek neler duymak zorunda kalırsın, hayal gücünü geniş tut bu noktada.

Sevdiğin biri hastalandı...
herkes hasta için pervane olur. Duymak istemediğin neler konuşulur, sen gülümsersin, asil bir kaçış olarak gülümsersin. Susmazlar. Onları susturacak ana daha o kahramanı doğurmadı.

Karşı çıktığın an korkunç birisindir.
İyilikten anlamazsın sen,
 uyumsuzsun,
inatçısın,
asisin,
berbat bir boksun.
Kime benzedin bilmem ki???


Bir genç birine aşık oldu. Olamaz. Onun için uygun insan başkasıdır. Kimdir? Her 'iyi' insan için kendi seçtiği ve aşık gence uydurduğu insandır. Ve bu insan genellikle var bile değildir. Yani genç aşkından vazgeçmeli, derhal o hayali karakteri bulmalı, onunla evlenmeli, çocuk doğurmalı ve sonsuza dek mutlu yaşamalıdır.

Sanki bazı insanların hayallerini gerçekleştirmek için varsındır.
Sen oyuncaksın,
O sana istediği elbiseyi giydirecek,
koluna başka bir oyuncak bebeği takacak
ve canı istediğinde oynayacak sizinle.

Okuduğun, okuyacağın okul, yaşayacağın şehir ve hatta içtiğin çay-kahve miktarı başka 'iyi' insanlar tarafından belirlenmelidir.

Ama ortada acılı bir durum varsa, bu iyilik oyuncağı içinden çıkılmaz bir hal alır.

Yeni ölümler yaratacak, ya da ölmeyi istetecek kadar.

Hayattan tiksindirecek kadar.

Allah aşkına 'iyi' olmayın artık.

Gerçek iyiliğin
az konuşmakta,
karşındakine ve seçimlerine saygı duymakta,
kendi hayatını ve yapmak istediklerini ama yapamadıklarını (bu iyi insanlar genellikle çok korkaktır ve korkudan oluşmuş bir dünyaları vardır) sevdiğini düşündüğün insan üzerine uygulamamakta
olduğunu anla.

sevmenin insanı ancak geliştirdiğini, yeni bir ruh hastası yaratmadığını anla.

Acıyla başetmeye çalışan ve bu müthiş denemeden kendine dersler çıkarmaya çalışan,
bunu Allahın bir lütfu gibi görüp, kademe atlamaya çalışan insanı
onun ruh halinin uygun olup olmadığına bakmaksızın bir takım zorunluluklara mecbur bırakma.

Saygı duy lan, madem iyi birisin, saygılı ol be anam babam.

Kafasındaki sisleri dağıtmaya çalışan insanları seviyorum.
Bana süslü martavallar değil, net olarak kendi sorularını soran, anlamaya çalışan insanları seviyorum.
Şükür ki onlar da var.

Onlar genelde soğuk, mesafeli, burnundan kıl adırmaz diye adlandırılır, candırlar.

Ve nolur
kendi hayatıyla ilgili çözemediği meseleleri olan
(ki bu hepimizi kapsıyor sanırım)
gitsin önce kendi üzerinde çalışsın.
Kendini deşsin, ne bok yedim lan ben desin, bir kendimi düzelteyim desin,
sonra başkalarının karşısına çıksın.

Aynı kum havuzunda debelenip
durmaktan
yoruldum.
Ben çıkıyorum.

Mersi.