12 Eylül 2008 Cuma

Halide ve ben

Uzun saçlı, incecik bir kız çocuğu düşünün.
İşte o Halide.
Yaşımız 12-13.

O zamanki evimize yeni taşınmışız.
Ben çok cadıyım. Aslında oğlan çocuğu olarak doğmalıymışım da son anda bir karışıklık olmuş kadar sokağa düşkünüm.
Sokağa aşığım.

Her tür oyun 9 kiremit, seksek, istop...yetmez...kendi uydurduklarımız...mesela hamamdolu...(İki gruba ayrılıp topluca oynanan bir tür saklambaç.)

Halide bir Hanım ama.
Bir köşeye oturuyor, biz deli gibi bağıra çağıra, küse barışa oynarken çıt çıt çekirdek çitliyor.

Apartmanlarımız karşılıklı sayılır ve sokaktaki neredeyse tüm evleri inşaa eden müteahhit onun babası.

Bizim evin en alt katındaki dairenin camları henüz takılmamış. Ben de diğer oğlan çocuklarıyla :))) birlikte pencere pervazlarına tutunup sallanıyorum bazen.
Çok zevkli bu oyun.:)

Halide Hanım terasa çıkıyor, bağırıyor:
"Sallanmayın orda. Babamın o ev. Kıracaksınız pencereleri."

Hep beraber cevap veriyoruz:
"Sana ne? Babanınsa babanın. Ohhh bak ne güzel sallanıyoruz."

Hadi bakalım daha bir şevkle, bir ileri bir geri...


Bazen de biz aşağıda oynarken şaka yapası tutuyor küçük hanımın.
Bir kova su doldurup terastan aşağı, üstümüze döküyor suyu.
Sonra da sakince gülüyor ve içeri gidiyor.

O kadar muzip ve tatlı ki hiçbirimizin aklına küsmek gelmiyor.

Sonra azıcık daha büyüyoruz:
Artık bisikletlerimiz var.

Her akşamüstü galiba 4-5 aynı yaştaki genç kız gezintiye çıkıyoruz.
Önce Emin Abi'den hamburger.

Bu enfes birşeydir.
Tarifi İstanbul Kristal'den alınmıştır bu hamburgerin. Ekmeğini Emin Abi kendi evinde pişirir. Hangimiz hamile olsak bu hamburgere aşeririz biz.:)))O derece yani.
Yanına turşu suyu.

Ajlan'dan siyah çekirdek. Kesekağıdı içinde.
Çok havalı bir şekilde sokağımıza dönüp Eski Türk evinin merdivenlerine diziliriz.
Çıt çıt çıt...

Sanırım Perşembe günleri Gırgır çıkar.
En erken kalkan hemen o haftaki Gırgırı alır ve hep beraber okunur.
Önce Muhlis Bey.
Sonra ne varsa.
Galip Tekin o hafta çizdiyse kaymaklı kadayıf olur.
"Alavarza Vardı."

Halide lise bittiğinde evlenmeye kalışıyor.
Bir çocukla nişanlamışlar.
Nişanlarına gidiyorum.
Çocuğu hiç beğenmiyorum.

Yaşlı bir komşumuza dönüp şöyle demişim:
"Ben de Ünsalsam bu kızı bu çocuğa verdirtmem. Yedirtmem arkadaşımı."
Ne demekse artık...:)
At sineği gibi bir çocuk diyorum, hırsımı alamıyorum.

Konuştuğum Teyze bayılıyor bu lafa, hala anlatır.
Birbirimizi koruyor olmamızı takdir ediyor.

Ve olmuyor, çok şükür. Ayrılıyorlar. Sonra aynı zamanlarda sanırım 1 yıl arayla Halide ve ben nişanlanıyoruz. Nişanlısı çok neşeli, sıcak gülen, kahkaha ile gülmeyi bilen bir Adana'lı.

Bizim Ahmet malum.:)
Evlendikten sonra arkadaşlığımız daha da güzelleşiyor. Her Cuma makarnadan mantı yapıp yiyoruz. Sessiz sinema oynuyoruz filan.

Sonra araya hayat giriyor.

Aynı şehirde olup da görüşülmeyen zamanlar da oluyor.
Birbirimizle karşılaşıp bir yabancıyla konuşur gibi davrandığımız anlar da.

Şimdi yeniden birlikteyiz.
İşte dünkü yazıda anlattığım gibi:

Halide kızıyla kapışıyor karşımda.
Ben Halide'yi izliyorum.
Hala zayıf.
Hala çok fazla Türk kahvesi içiyoruz.

İçimden kıkırdıyorum.
Canım benim diyorum...

3 yorum:

Ece dedi ki...

Eski arkadaşı yeniden bulmak..Yeniden kaldığınız yerden devam etmek..Çok güzel, çok canlı ve genç tutuyor insanı..
Kıymetinizi bilin birbirinizin.İyi günleriniz olsun hep..Birbirinizin torunlarını da sevin inşallah
Sevgiler canım

Adsız dedi ki...

hehe ecem etmiş bütün duaları ben aminn diyeyim..
ama torunları severken de.. genç ve diri kalın..
torunları da blogda anlatın diyeyim bir de..

sevgiyle..
ataletinnnn

uctemmuz dedi ki...

Ececiğim ve ataletciğim İnşallah ve Amin diyorum...Sevgiler...:)