22 Kasım 2012 Perşembe

selam solucan, sen beni tanımazsın, ben de seni.

tam da, kendi içimde sıkışmış kalmış bom diye patlamak üzereyken
tam da, beni zerre ilgilendirmeyen devasa konuların
tam da, kendi hayatımın dehlizlerinin
tam da, kalbimin durmadan sıkışmasının
tam da, hüznün göbeğindeyken...
birdenbire... uzaktan tanıdığım bir genç kız
gidip bir sayfayı beğeniverdi.
bir kıyafet markasının sayfasını
beğendi.

durup kaldım.

biliyordum başka hayatlar vardı
biliyordum
hayatlar birbirinden çok farklıydı.

ama bu yeni yetme genç, masum, saf, binbir hayalle dolu...işte bu iyi tanımadığım kızı düşünür buldum kendimi.
-üzerime vazife olmayan şeyleri düşünmekte bir numarayım-
-bunu da düşündüm-
belki evde şu an..odasından girdi internete, belki bir öğrenci yurdunda
sayfalara baktı, aklından geçen hayaller
gidip siteyi beğeniverdi.
ne mi var bunda?

net bir cevabım yok. Neden takıldım bu kadar ben de bilmiyorum.
tek bildiğim şey o kızla aynı dünyada yaşıyor olmamıza rağmen hayatlarımız arasındaki farkı birden fark etmem oldu.
bir kıyafet sitesini beğendiği için değil, hayır, bunda en ufak bir tuhaflık yok

sanırım ruhen ölüyorum.
ve o kız tek hareketle bana bunu anlattı.

o kadar uzağım ki, nedensiz, sufli, hayata dair bir şey yapmaya
buna tek tuşa basıp, bir markayı beğenivermek dahil.

vay be.
paralel evrenler dedi az evvel atalet.
paralel evrenler tam da bu dünyanın içinde.

şu an bir solucan minicik kafasıyla kendince büyük bir topağı iteliyor.
bir köpek balığı, sessizce avına yaklaşıyor
otlar büyümek istiyor, oysa kış.
uğur böcekleri ilkbahara kadar bir yerlere saklandılar

ben...evdeyim.
binbir haldeyim.

o genç kız bir site beğeniveriyor
biri aşkına sesleniyor
biri olmayan aşkına aplıyor
biri boşanmanın özgürlüğünü, yarasını sindirmeye çalışıyor
biri kaybettiği evladına yanıyor
biri maç muhabbeti ediyor.

kaç dünya var bu dünya içinde bilmek bizler için mümkünsüz.

ama birbirinden bu kadar uzak olmaları bazen çok pis koyuyor.



4 yorum:

Adsız dedi ki...

değil işte.. uzak değil.. uzak olmadığı içiçe olduğu için koyuyor..

zorunlu hizmetteydim ya ben.. 24ümde.. çıtır iken..
eve dönmüşüm..
bi hafta sonu izni almışım..
bir kadın telefonda diğerini haşlıyor başucumdaki telefona bağırıp duruyor..
ol sosyete terzisine o kadar zor randevu alınırken..
o nasıl olup da gribim der ve gelmezmiş terziye.. konu bu.. uzaylı gibi hisstttim kendimi.. oysa çoık değil üç ay beş ay önce ben de böyle şeyler yaşıyor yapıyordum..

gene öyle hala öyle..
o kızın da ne sıkıntıları varmış olabilir ve o da bizim ileri gitmiş yaşamımızla ilgili neler düşünebilir.. solucan solucanlığının farkında mıdır..
ben kimim..

hep karmaşa ..
hep karmaşa..

öperim beyninin kabucuğundan ünsüm..

ufak bu dünya çeşit tür de ufak.. uzak değil.. değilse nasıl sen ordan ben burdan bi bilişte biliverdik hallerimizi.. hı ??

uctemmuz dedi ki...

hiç beyin kabucuğumdan öpülmemiştim. güldüm ben buna, çok hoşuma gitti. :)
çok duygusuzum şu an, cevap olarak teknoloji diyebilirim.
yoruldum atalet. yine, yeniden yoruldum. imdat.

"bi" dedi ki...

iyi gelicek bi laf edemem sana. dinlenmene yarayacak bi ilacım da yok ki...
içimizde taşıdığımız bi şey var. iç kimlik. üstümüze başımıza giydiklerimiz dışardan görünüyor da iç çamaşırı gibi iç kimlik. üstüne ne giyersen giy, içinde.
aman be Ünsal. ne dedim ben şimdi, ne alakası vardı ki.
boşver.
öpiym mi en iyisi.

uctemmuz dedi ki...

hehe..:) alakalı olmak zorunda mı ki? bana ne istersen söyle, onunçün size anlatıyorum ya. ben de öpeyim kuzum.