25 Ekim 2011 Salı

inadına

yasamak
sadece yasamak
sessizce yasamak
insanca yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
korkusuz yasamak
hesapsiz yasamak
cikarsiz yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
parasiz yasamak
caresiz yasamak
sevgisiz yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
sularla yasamak
rüzgarlarla yasamak
dostlarla yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
ölümle yasamak
aciyla yasamak
hasretle yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
düsüncenle yasamak
yüreginle yasamak
sesinle yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
düsünle yasamak
gününle yasamak
anilarla yasamak
inadina inadina yasamak

yasamak
coskuyla yasamak
onurla yasamak
sevgiyle yasamak
inadina inadina yasamak


demişti Altan Erkekli yıllar evvel izlediğim tiyatro oyununda.

baştan söyleyeyim, çok inatlaşmaya gelmiyor hayatla. benim anladığım budur. ama ilk adımda bırakıp da kaçılmıyor da meretten.
öyle bir şey ki yaşamak, başlıbaşına iş bazen.

aniden bir gümbürtü duysan ya da beklenmedik bir tehlike belirse, kendine bile sormadan kaçarsın, savunursun, durur karşı koyarsın hayatta kalmak için
ama
kendine sorabildiğin zamanlarda çok yorulursun bazen, gidivermek istersin.

ben burada doğdum, bu ülkeyi, bu halkı bilirim, dünyanın tersinde durum nedir tecrübe etmişliğim yok, atıp tutacak değilim.

ama burada yaşamak zor, onu biliyorum.

belki hafızamızın uzun ömürlü olmayışı o nedenledir, kimbilir..sadece şu son 10 senede, 20 senede yaşadıklarımızı yazsan alt alta oha dedirtir başka coğrafyalarda yaşayan birisine.

bir de bize çok hakaret ederler, o da iyice zorlaştırır yaşamayı bak.
kendi kendimizi aşağılar, bundan da bir aydıncık payesi çıkarırız biz kendimize.
beni en çok bu yorar.

sinirlendirir de ama konu o değil.

herkes her şeyden anlar bu ülkede.
hepimizi futbol yorumcusu, hepimiz jeoloji mühendisi, hepimiz alay komutanıyızdır. bizim inandığımız sav doğrudur falan filan.

bu noktada "mutfakta üstüme tanımam" diyen arkadaşım geldi aklıma, azıcık gülümsedim. çok da samimiydi bunu derken. geç.

ben de öyleyimdir muhakkak. bulaşıcı bir durum çünkü bu. farkına varmadan aynı noktada buluverirsin kendini. özellikle amacın bu değilken, oluverir. 5 dakika geçtikten sonra "haydaaa ne dedim ben şimdi" diye düşünürsün.

yaşayacağız..öyle ya da böyle yaşayacağız.
askerler ölecek, insanlar birbirinden her gün biraz daha uzaklaşacaklar, deprem haberleri alacağız aniden ve yaşayacağız.

çok tatlı olmayacağı ortada.

hayallerimin gittikçe uzaklaştığını hissediyorum benden.
ben duruyorum yerimde ve onlar ışık hızıyla kayboluyor, arkalarından bakakalıyorum. el bile sallamadan.

hayal kuramamak feci bir şey, bunu biliyor muydun dost?

kurduğunda gerçekleşmemesi de çok feci..

o yollardan geçe geçe öğreniyorsun, hayal kurma sakın, fırında pişmiş enfes bir güveç yanında patlıcan turşusu, mis gibi bir koyun yoğurdu hayalin varken
eline geçen ekmek peynir oluyor.

şükrediyorsun
çünkü dışarısı ormanlık.

dost belli değil
düşman belli değil.

bir terslik var, çözemiyorsun.

güveç ortaya gelse o an, yiyecek halin yok.
tadın kaçmış bir kere.

ama işte yaşayacağız.

bu aralar görüşmesek mi diye bile düşündüm bir an.
o derece kendime gömülmüş durumdayım.

ama en azından...

neşeli şarkılar çalmak için erkendir, farkındayım da. hiç olmazsa şu sanal dünyada bir gülümseme, bir iyiniyet, bir huzur oluşturabilsek.
Valla bunu çok istedim ben.

kaçalım
saklanalım
çocukken sandalyelerin üstüne pike örtüp altına girerdik ya..

ha işte öyle
orada sıcacık oturalım.

başedemeyecek kadar uzağım kendime zira.

ama belli de olmaz.

içimdeki aslan , uysallaşmamış o vahşi aniden uyanır bakarsın, neşeyle zevk alır göğe bakmaktan.

bilemem.

Hiç yorum yok: