28 Haziran 2009 Pazar

Murat Bardakçı...etkisinde bir yazı...

Neşemiz keyfiniz sıhhatimiz yerinde olduğunda
ve eğer evdeysek
Cumartesi ve Pazar akşamlarının özel bir yeri var eşimle gönlümüzde.

Sanırım Fatih Altaylı'nın ısrarlarıyla televizyonda program yapmayı kabul eden Sn. Murat Bardakçı'yı izliyoruz.

Dün gece uyumaya gidebildiğimde saat sabahın 4'ü idi.
Bu gece yine Teke Tek de onlarla sabahlamayı düşünüyorum.
Tuhaf...
İçim heyecanla ve huzurla doluyor.

Tuhaf, çünkü bir Tv programı için bunları hissetmek bana da garip geliyor.
Tuuhaf çünkü...
Ben tarih sevmem.
İlgimi çeken noktaları olsa bile bu konuda çok kabiliyetsizim.
Ne zaman bildiren tarihleri, ne kişileri aklımda tutabilirim.
Olayları birbirne azıcık çattırabiliyorum...ama o kadar.

Fakat...
İzlerken nüveler aklımda kalıyor.
İçimde kendine yer açıyor.
kafa karışıklıklarımı neşeli kahkahalarla kovalıyorum. sanki aklımdaki pislikler temizleniyor, yerleri temizlemişim, tozları almışım, bir de üstüne camı açmışım da rüzgarla kımıldanan perdenin arasından içeriye temiz hava doluyormuş gibi geliyor...

Ben batı dünyasının heyulasından sıkıldım.
azametinden yıldım.
Tümden reddetmiyorum hayır, bunu yapsam insanlığa olan inancımı kaybetmişim demektir ki...
bunun gerçekleşmemesi için dua ediyorum sürekli.

Ama tek yönlü bir bilgi akışı artık beni benden aldı.
na şurama kadar geldi.
Evet, şu an boynumu göstermekteyim.:)

Ney sesi istiyorum.
Yakında karşınıza kaftanla gelesim var.
Bu derece.

Temizlenmek istiyorum.

Tek katlı bahçeli bir yığma evde oturmak, bahçesindeki erik ağacının altındaki sedire uzanmak, tulumbadan su çekmek, o suyla domateslerimi sulamak istiyorum.
Mahallemdeki herkesi tanımak...
hastası olana geçmiş olsuna gitmek...
sokaktaki fırına bir tepsi kurabiye yollamak...
gelirken de kokmuştur şimdi...göz hakkıdır deyip
tepsinin yarısını dağıtmak istiyorum.
O fırına güveçler yollansın her evden...
Babalar akşam eve gelmeden önce, çocuklar koşup, elleri yanmasın diye sofrabezlerine sardıkları güveçleri eve getirsin istiyorum.
ortalık mis gibi koksun.
Şükredilsin diliyorum.

Kapı cam açık uyunabilsin...
herkes birbirinden emniyette olsun...
evlenmemiş mahalle delikanlıların derdi tüm mahalleye düşsün...kız aransın...
düğün dernek kurulsun...
yeni doğmuş bebelerin kulaklarına ezanla isimleri üflensin istiyorum.

programdan aklımda kalanlar var...
Mesela diyelim evi yanmış yaşlı kadınların Padişaha kafa tutuşları:
"Sen ne biçim Padişahsın, bak evimiz yandı" deyişleri...
Padişahların bu büyük nenelerimize gık bile demeyişleri, eksiklerini tamamlayışları var...

Hatalar var yanlışlar var...çok güzel doğrular var...
Her olayın kendi zamanının getirdiği şartlarla değerlendirilmesi gerekliliği var.

Duran, düşünen, "ağır ve sakin" adamlar var...
Doğunun "miskinliğiyle" dalga geçenlere inat...düşünen ve bilginin ona gelmesini bekleyen, imanlı yürekler var.

Bir ev gördüm Tv'de...bir ilçede...
dedim ya hatırlayamam ki...hangi ilçe, kimin evi...
ama o evi unutmam...
O evin o zamanki sahiplerini rahmetle anmayı da...

Ev dediğim bir konak...
Arka tarafında mutfağı var...arka bahçeye açılan...o tarafta cam yok.
yani arka kapıdan gelenin kim olduğunu evdekiler göremiyor...
gelen kişi ihtiyacı varsa boş tabağını dönen raflara koyuyor.
Raf içeriden döndürülüyor...ve az sonra dolu olarak dışarıya gönderiliyor...
Veren kim bilinmiyor...
alan kim bilinmiyor...

Ben bu inceliğin karşısında göz yaşlarımı tutmakta zorlanıyorum.
Mutlulukla...

Çok içli yazı oldu...
oluversin...
Sevdim...:)

18 yorum:

laleninbahcesi dedi ki...

Üç temmuzum ben hiç kaçırmıyorum Tarihin Arka Odasını da Fatih Altaylı ile yaptığı programı da. Her fikrine katımıyorum ama tarihi biraz daha anlaşılır kıldığı için seviyorum Murat Bradakçıyı. Uyumak istediğin zaman kulaşlığını tak radyodan dinle. Çünkü aynı anda radyoda da yayınlanıyor. Öptüm seni çokkk

uctemmuz dedi ki...

Lalem kimin her fikrine katılmak mümkün ki zaten.Dediğin gibi anlaşılır kılması çok önemli...bir de şahsen hiç bir fikrimin olmadığı ne değerli, ne derya deniz insanlar yaşamaktaymış bu ülkede.Özellikle Teke Tek'teki konukları hiç kaçırmamaya çalışıyorum. Ayasofya ile ilgili bölüm şaheserdi...İlber Ortaylı tamam, ama ben Halil İnalcık'ı da bu programlar sayesinde tanıdım. Nasıl yaşar gibi anlatıyor, sanki o an savaşın ortasında Padişahı'ın sesini duyuyorsun...karısını özleyişini, duygularını...
radyodan haberim yoktu, tamam tatlım...:)

Adsız dedi ki...

çok güzelde dile getirdikleriniz artık en yakininiz bile okadar değiştiki eskiden misafire göre kurallarımız adetimiz hazırlığımız misafir odası misafir tabağı,çatalı örtüsü ..annem ne var ne yok ikram eder biz aç olsak ,,bile sesimizi çıkarmak 1 yana gözlerini 1 pörtlettimi ,,anahtar deliğinden dışarı kaçardık...anlattığınız gibi egenin köyünde yaşıyorum..bahçemi suluyorum herşeyimi yetiştiriyorum pskletime atladım gibi fırına çeçit çeşit ekmekler..ekmeğimi bile yapıyorum..zeytin bahçemizden..eşimle bahçeden topladığım domatesler naneler maydonazlar biberler..temiz 1 hava ve nefis ses, kuş ve bülbül sesleri..9 ay bahçedeyiz elma ağacımın gölgesinde minik havuzumun önünde (içine çiçek ekdim su tasarrufu yapmak için) ikindi kavemi içiyorum ...her gün komşularımla deniz kenarına ineriz ..çaylar kahveler yiyecekler...önce denizimize gireriz ..sonra hepimizin mamalarını ikrm ederiz birbirimize .el işi yapan kitap okuyan evcil ayvanlarımız bile yanımızdadır..gün batımını güle oynıya yüzerken seyrederiz ve evlerimize döneriz..su böreklerimi yapmadım etli ekmeklermi yapmadım neler neler ..günlük gazetelerden faydalı bilgiler toplar arkadaşlarımla paylaşırım..ud çalar eğlenir dinletirim 63 yaşındayım 3 torunum var 9 senedir aynı beldede 9 ay eşimle kalırız ..ben kendimi seviliyorum diye düşünürken bu sene maalesef densiz 1 arkadaş seni çok sevdik senin için ilk tanıştığımızda kimbilir kim demiştik demezmi,,,meğer ben sadece ailem için yaşayacakmışım konu komşu yok artık... biraz geç oldu..hayatımıza aynen devam sadece eşim ve çocuklarım için

bacon dedi ki...

tuhaf, cunku soyleyecek bisey bulamıyorum..
egilip sapkamı cıkarayım en iyisi:)

.. dedi ki...

gününü saatini öğrenmemişim ama, ne zaman kanal gezerken rastlasak, yapışıp kalıyoruz. ruz diyorum çünkü sel tarih hastasıdır, benim tarihe merakım yoktu pek, murat bardakçı ve ilber ortaylı sel'in adamlarıdır.
nasıl içten, nasıl da tam dediğin gibi o program.
söylediklerinin , onların değil, senin söylediklerinin altına imzamı atarım ünsüm.
eskiye, samimiyete, temizliğe dair tüm o istediklerini aynen arzu ediyorum ben de.
ne biçim olmuşuz ya biz bişeyleri inkar ede ede...

uctemmuz dedi ki...

Sevgili Adsız, hoşgeldiniz...
O kadar güzel anlatmışsınız kiii..çok şanslı olduğunuzu düşündüm ben inanın...:)
Büyüğümsünüz çok dikkatli anlatmaya çalışayım hissiyatımı. Tam da amlatmak istediğim şeyi anlatmışsınız.
Yani bir tek insanın yaptığı hatalı bir konuşma sizi yıldırmasın derim ben. Başlangıçta öyle düşünüyorlarmış, demek siz sonradan onların kalbini fethetmişsiniz. Öyle değil mi?
Ben de şanslıyım. Bundan önceki komşularımla hayallerimdeki gibi bir dünya kurdum kendime.
Her etnik gruptan, her yaştan, 4-5 kadınız biz.
Aynı apartmanda uzun yılları sorunsuz yaşamak için...kurlları yolda belirlenen bir hayat tarzı geliştirdik.
Dışarıdan kimsenin bizim beraberliğimize zarar vermezise izin vermedik.
Birbirimizin çocuklarını kendi çocuğumuz belledik.
Hepimizin kendine göre dertleri vardı. Bunları elimizden geldiğince birlikte çözmeye çalıştık.
Çözemediğimiz ya da yanlış yaptığımızı düşündüğümüz an birbirimizle paylaştık.
Bazen sorunlar oldu. Kısa süreli küslükler, dargınlıklar...
Kendimizi nasıl affettireceğimizi şaşırdık.
Çünkü o sabah kahvesini birlikte içemezsek hyatın en güzel taraflarından biri kaçardı.:)
Dostluğu geliştirmek benim kişsel tecrübeme göre çok fazla emek çok fazla sabır, çok kocaman bir gönül istiyor.:)
Çok affetmek, kendini çok gıdıklamak istiyor.:)
Ben onların yanına geldiğimde...çok sorunlu bir zamanımdı...sinirliydim, mutsuzdum filan...
Benimle yıllarca uğratılar...:)))
Şimdi bazen derim ki onlara:
Canlarım beni siz yetiştirdiniz ya...ben de yeni komşularımla şöyle şöyle yaptım. :)))
Aferin derler filan...
Ziyaretiniz için teşekkür ederim...çok sevgiler...:)

uctemmuz dedi ki...

canımmmm burdammm...:)))
Ya ben bu yazıyı yazarken bilinçli bir şekilde kendimi serbest bıraktım.
Hatta azıcık uçtum.
Çünkü biliyordum ki böyle bir mevzuuyu günümüzün sorunlarından ayırt ederek yazmak çok zor.
O nedenle şunu da söylemem lazım...
Bu milleti seviyorum bu dini seviyorum...Bu milletin çektiği sıkıntılara, türküsüne, şarkısına saygım var. Cumhuriyeti seviyorum, tarih içinde gelip bulunduğumuz noktada olmaktan da pek çok açıdan mutluyum. Bu koca tarihe arkamı dönmekten yorulmuşum sadece. Anlamaya çalışıyorum azıcık.
Ve seni çoook seviyorum bir tanem...:)

uctemmuz dedi ki...

Estağfurullh bacon...:) diyorum ya...fazla uçmamışımdır İnşallah...ama artık kendimi tutmadan yazmaya karar verdim ben.
Çok sevgiler...:)

Sevgi Gibi dedi ki...

çoook ütopik bu.
Valla öyle bak Ç:)

uctemmuz dedi ki...

sanırım öyle.
ütopik...
ve aslında bu hayat negatif insanların hayatı, onu da biliyorum.
yukarıdakiler belki benim hayalimdir, belki parça parça hepsi doğrudur, belki bir zamanlar yaşanmıştır...
ya da hiç olmamıştır böyle bir şey...
kime ne?

uctemmuz dedi ki...

sevgi sanıyorsan ki tatlım...pembiş şeyler söylemeye devam edeceğim- hayır böyle olmayacak.
seninle hiç ilgisi olmayan bir şekilde çok sinirliyim şu an.
ve ...ayh...işte böyle...
koyver gitsin...

Sevgi Gibi dedi ki...

benimle niye ilgili olsun ki zaten :S

zupice dedi ki...

Yaşım belki çok küçük sizlere göre ama ben de baba & anne evimi anımsadım yazdıklarınızı okuyunca...Kocaman bir aile apartmanında geçti çocukluğum ve gençliğimin ilk yılları...Kapı kilitlemek nedir, zil çalmak nedir bilmedim hiç...Hemen yanda tonton amcam ve yengem, üstte titiz amcam ve yengem...halam..büyükbabam ninem...bir sürü kuzen, güle oynaya geçen günler...Piknikler, bir arabaya doluşup kumsallara gitmeler...Karpuz & peynir günleri...Şimdiyse koca bir şehirde birçoğunu tanımadığım insanlarla aynı apartmanda "komşu"yuz güya...Geçen senelerde yan komşuma memleketteki bahçemizden gelen tazecik limonlardan verdim, küçük dilini yutacaktı kadıncağız nerdeyse...Nereden nerelere...
Tarihin Arka Odası bizi de eşimle uykusuz bırakıyor sormayın...Elbette bir insanla hep aynı fikirleri paylaşmak mümkün değil ama farklı bir bakış açısı kazanmak adına çok kayda değer bir program. :) Bu nedenle heyecanınızı anlıyorum.
Sevgiler, selamlar...
EG

uctemmuz dedi ki...

Sevgili Zupice hoşgelmişsiniz.:)
Ya ben bu yazıyı yazdıktan sonra bloga eklerken dedim ki "Eyvah...günün siyasi gündemiyle birleşecek söylemeye çalıştıklarım. "
Sonra gelen yorumlar sevindirdi beni. hepsi.
Çünkü aslında yazım Murat Bardakçı'nın programını anlatmaktan çıkıp, kendi kafamdaki dünyayı anlatmaya dönüşmüştü. Olmsaını istediği dünyayı. Olmayacağını bile bile hem de.:)
Güveç kısmı mesela...benim çocukluğumun anısıdır.Ya da fırına gönderilen kurabiye tepsileri. Evlerde fırın yokmuş demek, her şey odun ateşinde pişirtilirdi.:) Fırnın sahibi sakızlı kurabiyeyi enfes pişirirdi, yarım küre şeklinde kocaman bir bakır kapta karıştırırdı şekerle yumurtayı. Sonra kabı karşıdaki çeşmede yıkamaya çıkardı. Hepimiz çevresine sıralanırdık.:) Bütün çocukları çağırır, hepimiz parmaklarımızla o enfes karışımdan alır ve yerdik.:))) Hijyen diye bir sorun yoktu, hastalık yoktu ki...:)
O kadar doğal ki o günleri özlemek.:)
Oğlum arkadaşlarından birinin köyüne pikniğe gitti geçenlerde.
Pek çok gençte varolan, bulunduğu toplumdan şikayet etme sorunu vardı o güne dek. Geldi ve ilk anlattığı şey: "Ya imece diye bir şey varmış, köyde misafir evi var, gelen konuklar orada kalıyor, köydekiler ona sırayla yemek pişiriyorlarmış." diye anlatmaya başladı.:)
Halbuki benim ona öğrettiğim ilk şey imece...ben söyleyince hiç dinlememiş demek.:)))
Uzattım, huyumdur.:)))Çok mutlu oldu sizin adınıza, gerçekten güzel bir çocukluk yaşamışsınız.
Umarım kendi çocuklarımıza aynı emniyetli ortamı sağlayacak kadar akıllı oluruz, ne diyeyim?
Sevgiler...:)

zupice dedi ki...

Bir de yaz tatillerinde dede-nine evlerine yaylaya çıkılırdı. Sabah elbette pide almaya fırına giderdik. O sımsıcak pidenin yarısı yolda hak edilirdi. Ayrıca yaylada ağaçlara tırmanıp tıka basa meyve yerdik dalından...
Aaaa bu arada sokaklarda bisiklete binmekten de korkmazdık biz değil mi? Gerçekten karne hediyesi olarak bisiklet alınan günlerdi onlar...
Yeri gelmişken tarihi sevmenin siyasetle bir ilgisi olmamalı diye düşünüyorum, kişi nerden geldiğini bilmeli sanki...
Benim kendi kızım ve henüz doğmamış, doğmasını umut ettiğim kardeşleri için, yeğenlerim, kuzenlerim için umudum var. En az benimki kadar güzel bir çocukluk geçirmelerini diliyorum Tanrı'dan...
Bu arada uctemmuz etkisi galiba, anaç, duygusal, geçmişe ve hatıralarına bağlı birer birey olmak. Siz de en ufak bir kibrit çöpünü bile "Ama hatırası var!" diyerek atmaya kıyamayanlardan mısınız? Benim gibi... :)
Bana da beklerim, acemi ellerimle kahve ikram edip sohbetinizi dinlerim.
Sevgiler...
Ece Göksu "EG" :)

uctemmuz dedi ki...

Allahım ne mutluluk...Blogumda ikinci bir Ece daha...Üstelik sevgili ablam Ecem gibi hassas ve süper bir yazı dili var.:) gerçekten çok mutlu oldum.:)
Ziyarete hemen geleceğim de...önce söylemek istediklerim var.
Sondan başlayayım...üçtemmuz doğumgünüm, evet. Tam bir yengecim.:)Evde bir dolu ayakkabı kutularından bozma "Hatıra Kutularımız" var, o da doğru.:)Sinema biletleri, maç biletleri bile vardır içlerinde.
Çocuklar demişsiniz işte onlar hayattaki en önemli şeyler benim için de...Umarım bu hyat öncelikle onlar ve sonra hepimiz için güvenli, sağlıklı, mutlu, yaşamaktan zevk duyulan ömürler sunar...
Hele şu bisiklet mevzuu beni benden aldı.:) Bir sarı bisikletim vardı ki benim rosebud'ım odur.:) Trafiğin olmadığı sokaklarda, caddelerde fink atardım onunla. Çok düşerdim. Dizlerim kanadığında müthiş hoşuma giderdi...ne de olsa oksijenli su dökülecek üstüne foşşş diye bir ses çıkacak.:)
O acemi ellerin sahibini yanaklarından sımsıcak öperim...ve de hemen ziyarete gelirim...:)
çoook sevgiler...:)

zupice dedi ki...

:))
Ziyaretime yeni adresime beklerim o zaman... http://ecenincereni.blogspot.com/
Benim bisikletim ise kırmızıydı, kan kırmızı... Yaşıtım olan kuzenimle o sokak senin bu sokak benim gezerdik deliler gibi...Sabahın 06:00'sında kalkıp bisikletle tura çıktığımız günleri hatırlıyorum, ne heves...Benim de bir bisiklet kazasından hatıra kalan ortasından kırılmış bir tırnağım var, o yara izine baktıkça hala mutlu olurum. :)
Doğumgününüz olan 3 Temmuz'u sizinle paylaşabilir miyim bu arada? Hem yazdıklarınız da çok tanıdık geldi; evde bir dolu ayakkabı kutusu, ve içinde aynen sinema biletleri, maç biletleri, otobüs biletleri, hediye paketleri...Çöp eve dönecek yuvam yakında, ama ayrılamıyorum bunlardan. Bu da ayrı bir mevzu gerçi...
Mutlaka yazmaya, okumaya, paylaşmaya beklerim.
Sevgiler, selamlar...
EG :))

uctemmuz dedi ki...

çoook mutlu olurum...derhal geliyorum ziyarete...:)