28 Aralık 2018 Cuma

Sözüm meclisten dışarı


Ağlamaktan korktunuz, kahkaha atmaktan ve sevmekten... Aşık olmaktan korktunuz, acı çekmekten ve ölümüne bağlılıktan.


 Yeminlerden ve o yeminlere bağlılıktan korktunuz. Derinleşmek dehşete düşürdü sizi, aşkı enerji alışverişine, dostluğu her şey yolundayken birlikte kahkaha atmaya evirdiniz.


 Zor olan hiç bir yol tercihiniz olmadı, hayalinizde kimbilir hangi sektörlerin yarattığı bir kaç mutluluk imgesi, misinanın ucundaki metal balık gibi sallandı durdu, hep gerçek balık sandınız, yemi yuttunuz.


 İnsan olana bir tek bakışın ömür boyu yeteceği fikri hiç aklınıza gelmedi, o an harcayıp tüketmek istediniz duyguları. Hisler ölmüştü, bedenin ihtiyaçları herşeydi. Ruhu beslemek neydi, bilmiyordunuz.


 Siz kendinizi hiç sevmediniz, hayat ve seçebilme yetisi denen bu en değerli armağanların yanına yaklaşmaktan bile korktunuz. Yalanlar gerçekti, gerçekler kurtulunması gereken bir yük. Görmezden gelmek gerekirdi onları, insanın başına bela olurlardı. Kaçmak gerekirdi onlardan.


 İmgeler dünyasında kaybolmuş ruhlar, "insanlık öldü mü?" diye haykırıyorlar, sen yaşıyor musun, önce bir kontrol etsen.


 Tırnaklarını geçir avucuna, izi çıksın. Canının yandığını hisset, sonra kendi ellerini sev ve hatta öp. Onlar seni besleyen, tabak, bardak taşıyan, kitap sayfalarını çeviren senin ellerin. Gece yastığının altına soktuğun, hapşırırken ağzına götürdüğün ellerin.


 Sevmeye kendi ellerinden başla.


 Sonra al kendini, oturt karşına, inandıkların, hayallerin, keşkelerin ve kafanın içinde olup biten herşey... ne kadarı sana ait? ne kadarı senin için hazırlanmış ve senin de açlıkla yuttuğun metal balıklar?


 Klişe ama doğru, bugün hayatının son günü olabilir. ve sen henüz hiç yaşamadın.

yazık.


 Kucakla onu, aşkı, hayatı, acıyı, gözyaşını, sevinci ve neşeyi kucakla.

Ölmeden önce bir gün olsun yaşa.


 Yenil, kaybetmenin acısını yaşa. Öfkelen, sonra o öfkeyi eline al, ona gülümse.


 Hızla koşarken aniden dur. Öyle dur ki, dünya koşmaya devam ettiğini sansın, sen dur. ve etrafa bak, nefes al, o anın içinde olduğunu hisset ve sonra istersen yine koş. -ki yürümeye başlayacaksın, koşarak vakit kaybetmeyi artık göze alamazsın-


 Acı, keder, hüzün hastalık değildir, bunu öğren önce. Hastalık olan bunları hissetmekten duyulan ve hiç bir işe yaramayan korkulardır. Aniden geliveren hüznü içine çekip, tüm hücreleriyle hissetmeyen kişi, nasıl olur da gerçek bir kahkaha atabilir...


 Bir dostu kaybetmekten kork, hiç bir dünyevi mazeret, ödül ya da herhangi bir şey o dostun, sen hastayken başını okşamasına engel olmasın. ve içten bir gülümseme en büyük armağandır bu hayatta...


 ahhhh, unuttun sen, bilinmesi gereken en önemli şeyleri unuttun. Çok üzülürdüm, hepsinin geçici olduğunu ve benim işim olmadığını bilmesem.


 Menekşe açmış. yeni bir gün kapıda. sıcak simitler ve peynir diye bir gerçek var, şükür, var.


 Günaydın :)


Hiç yorum yok: