31 Ekim 2010 Pazar

benim sevgi'm

tesbit insanı bildiriyor:
Sevgi'yi anlatıcam.
onu kıracağıma kafamı kırarım...desem yok ne o kırılsın ne benim her bir tarafa yetişen minik kafam.

her insanın kendini bir görüş şekli vardır. yani bu saçma laf şunu demek istiyor:bana beni sorsalar anlatırım ama beni kime sorsalar bambaşka bir şey anlatır. bunlar nadiren birbirini tutar.
hah işte bu yazı da benim Sevgi'yi görüşüm. onu tanıyışım. Sevgi bir nedir? dediklerinde vereceğim cevap.

Sevgi bir mizahtır her şeyden evvel. dün de yorum altlarında demiştim. ani ve beklenmedik bir mizah anlayışıdır Sevgi Hanım.

Sevgi ciddi bir biçimde karamsardır ayrıca..bundan zevk almayı öğrenmiş hatta daha da ileriye gidip onu okuyana da bundan hoşlanmayı öğretmiştir.

sakın haaa...Sevgi'ye ama..ama'larla yaklaşmayın, cıs yapar. hele toz pembiş şeyler hiç söylemeyin..bundan hoşlanır ve fekat bunu asla belli etmez, sizi ham yapar.:)

Sevgi'yi bırakın, yazsın.
Siz de uslu uslu okuyun.

Onun yazdıklarını okurken beklenmedik şeyler olur genelde.
Çarpıcı bir fotoğraf ya da resim vardır yazının üstünde.

Genelde sizi ürkütür bu obje ama siz Sevgi'nin hayal alemindesiniz, karışmak olmaz. Hiç bir blog yazarına karışılmaz zati. Bunu öğrenmediyseniz sizi başka bir aleme alalım, pardon.:)

Sonra gözler harflere doğru iner. Yes..Bazen kısa bir kaç cümle, bazen uzun uzun dökülmüş bir Sevgi vardır.
Kızmaktadır, arada şikayet etmekte, arada lafa takla attırmaktadır.
Taklalar kıvrak ve estetiktir.

Sakın müdahele etmeye kalkmayınız, okuyunuz derim ben.
Arada çarpıcı bir mizah..ki kendini hep gösterir. Sevgi şaka anlayışını saklamaz, bunu gözünüze de sokmaz ama oradadır o anlayış ve sizi güldürür.

Yazı bittiğinde sizin de ruh halinize bağlı olarak bir müddet göz kırpıştırırsınız.
Bu bazen iyidir, bazen değildir..:)

Sevgi zeki, çevik ve ahlaklı bir blog yazarımızdır şeklinde nahoş birşey demek üzereyken kendimi tutup demekten vazgeçiyorum.
Evet Sevgi zekidir...ama azıcık çabuk sıkılır..bazen küser, bazen çastara çatara ças diye dört bir yanı zil çalarak neşeyle gelir. Sen kuyunun dibindeysen bile seni güldürür ve oradan çıkarır.

İyi bir şeydir bu. Sahalarda daha fazla görmek istediğimiz hareketlerden.

Çok okuyor ayrıca anladığım kadarıyla. Sana bahsedeceği ve senin bilmediğin şeyleri var hep.

haaa...en sevdiğim özelliği..bu sizin ilginizi çekmeyebilir sevgili dostlar ama ben Sevgi'de en çok bunu severim:
Çok güzel laf tokuşturulur onunla..
Çok...
kelimeler, harfler, uçuşur..
bir eğlence satrancı gibi adım adım yazışılır.

eskiden..
msn denen o nanede yazışırdık.
kendimize ait bir dilimiz bile oluşmuştu.
dili, çibik, tuhif..ha tatlım? ;)

sonra Sevgi yine küstü bir şekil..bana değil. bana da küser de..bu küsüş sanırım bana değil.

msn hayatımız bitti. şimdi daha seyircili bir yazışma tarzımız oluştu..

daha kısıtlı, daha dikkatli, daha az orijinal..

ama ben onunla kelime tokuşturmayı severim.
bundan çok hoşlanırım.
hiç kötü niyetimiz yoktur bunu yaparken.
zaten ne olabilir? ha ha.
harfleri, kelimeleri, o kelimelerin zihnimizde bağlı olduğu objeleri kendimizce komik bir şekilde çatmak beni hep dinlendirir.

o bazen aniden yine küser.:)
evetttt, bunu yapar, hiç hayır demesin.
bazen onu beklerim, anlamam çünkü gittiğini.
bazen anlarım, ben de giderim.
sonra biz yine birbirimizi buluruz.

keyfimizin kahyasının canı isteyince.
ayar budur.

onu tanıdığım için gerçekten sevinmekteyim.
beni sever zannımca, bu da beni mutlu etmekte.

ama bir arzuhalim var kendisinden..
bazen beni olduğumdan güçlü sanıyor, değilim.:)
kimse değildir zati.
bunu bilsin istiyorum.

Tatlı insan, güzel dilekleri olan güzel insan..
umarım tüm dileklerin gerçekleşir.
Umarım tüm neşemizle o gölün kıyısında bir çay içeriz.
Valla seni seviyorum.
:)

30 Ekim 2010 Cumartesi

tıngır mıngır

insan insana seslenmeden hayatın tadı mı var? ha ha..daha güzel iface edilebilirdi evet de bu yazı derdini anlatıversin yeter.

vitrindeki renklerin büyüsüne kapılıp bir mağazaya dalarsın hani. içeride aklına bile gelmeyecek, hiç de ihtiyacının olmadığını düşündüğün o bluz seni beklemektedir. sen onu görür de vurulursun, o sana nazlı nazlı göz kırpmaktadır. seni beklemiştir, onu çizen, dokuyan, kesen, biçen seni düşünmüştür...emeğini kimbilir hangi zor şartlarda ortaya dökerken. çok sevilir o bluz. yıllar geçip giyilemeyecek duruma bile gelse, kıyılıp da kimselere verilemez. bir gün belki denip dolabın bir köşesine tekrar konulur.

bir saatim olmuştu bu duygularla aldığım. Sapı açık kahve, kendisi ortalama büyüklükteydi. kadrandaki rakamlar büyükçeydi ve birbirinin içine geçmişti hepsi. Çok sevmiştim. Çalışıyordum, işe yeni başlamıştım, bekardım da, yani o saati alabilirdim. ama neden hatırlamıyorum, onu alabilmek için biraz beklemem gerekmişti.

Her gün işe gidip gelirken yaş sanırım 19-20, görünüş zaten ufak tefek olduğundan..çocuk gibi saatçinin vitrinine bakar o saati izlerdim.

söyleyin bunun aşktan farkı ne?
:)))

Sonra o saati aldım. ki saat sevmem ben. aldım. Uzun zaman da kullandım. Sevgim hiç değişmedi.

Sonra bozuldu o saat.

Tamir ettirmek istedim...ama olmuyomuş bişey bişey yüzünden.
neyse.

hala durur işte.
hala severim.

İnsanlara...kumumun bana seslenip beni uyuyp durduğum, kendime üzüldüğüm koltuğumda güldürmesine, ataletimin bu seslenişe katılmasına sevindim.
Bu yazıyı da oraya bağlayacaktım. ama saat aklıma gelince hepsi uçup gitti.:)

söyleyin bunun aşktan farkı ne?
:)))

blogların fıkır fıkır fıkırdadığı...
uyanıştan hemen sonra tüm blogların gezildiği
hatta akşamüstü gezintisi dahilinde hepsinin tekrardan dolaşıldığı

bitter'in başkan kaçırma planlarını neşeyle anlattığı
hatta fotoğrafladığı

benim sözümona Okan Bayülgen'le yaptığım röportajları aktardığım

buradmm...oyyy benim canım burdam'ın neşeli hayvan hikayeleri, hayata dair anlattığı her, temiz, güzel neşeli hikaye...

sevginin ani ve beklenmedik mizahı

ataletin bizi dalıp kaldığımız anlarda uyandırıp kafalarımızı o güzel ve özel kadınlara takmamızı sağlaması...

kumun elmalı pastası...turta mıydı yoksa?:)))
hepsi güzeldi.

blogların bu hali de güzel.
bir kadının ya da erkeğin olgunluk hali gibi.
sorunları var.
çözmeye çalışıyor, dertli ama hala açık.
gülmeye, dertleşmeye, paylaşmaya açık.:)

seviyorum.

26 Ekim 2010 Salı

bir takım yetenekler

hayatın içinden gelmiş insanlar vardır. yetenekleri:durum okumak.

genellikle kalabalık ailelerde büyümüşlerdir. kardeşler, kuzenler, yeğenler, halalar, dayılar, abla ve abiler..

çok fazla kişiliğe, derde, sevince, dedikodu ve entrikaya, barışmaya ve affetmeye tanık olmuş, taraf olmuşlardır.

sorun çözmeyi bilirler. ne zaman hamle edeceklerini, ne zaman alttan alacaklarını, sadece söyleneni değil söylenmeyeni de duymayı bilirler.

kişisel karakterleri farklı farklıdır. bencil olanları, bu yteneği kendi kişisel zaferleri için kullanmayı seçenleri de vardır...
alevlenen ortamları ferahlatmayı, gerilmiş sinirleri kahkahaya çevirmeyi bilenleri de.

ama bu tecrübeli insanlar ortamın her anını farkederler.
karşısındakinin bakışındaki farklılığı
ona söylenmiş yüzlerce kelime arasından hiç alakasızca imdat diyen tek kelimeyi farkederler.
o kelimenin üzerine gidip seni çözerler.

ben o insanları severim.

24 Ekim 2010 Pazar

yeminle

benim karamsar halim çekilir şey değil.yakınımdaki 'şanslı' insanlar ne düşünüyur bilmiyorum ama ben kendimden çok sıkıldım. kendime dil çıkarıp, nanik yapmak, popoma bir şaplak vurup yeter artık demek istiyorum. dedim. ne kadar sürer bilmem. söz vermiş de olmayayım.

21 Ekim 2010 Perşembe

oho

kendini yeni baştan inşaa etmeye çalışırken..
hele bunu orta yaştan sonra yapmak zorunda kalmışsan..
eski ben'i hayal meyal hatırlıyor, onu arıyor ve seviyor ama nasıl bir şeydi tam da çıkaramıyorsan..
psikoloji eğitimi olan br dost çok işe yarıyor.

dost: pek çok şeyi konuşabilirsin demek.
eğitim: sana cevaplara giden yolları gösterebilir demek.

biraz basit ama duygular formüle ediliyor bu sayde.
haaa diyorsun, demek bu nedenle...

aç bir ruh, iştahlı bir merakla anlatıp, dinliyorsun.

haaa diyorsun, yeniden, demek bu nedenle...

hoş...
kendinden soyutlanıyor insan.
kendini proje, müsvedde, hatta buruşturulup atılmış kağıt gibi hissediyor bu çabanın sonunda.
ama kendin olmaya başlamaya karar verdiğinde, elinde bir taslak oluyor. epey net ve doğru bir taslak.

ben mesela, çok hassasmışım.
bu bir tesbit.
öyleyim.
zaten öyleydim ama
beni koruyan bir zırhım vardı. asabiyet, gurur, hayata güven.
bunlar düştüğünde savunmasız kaldım.
çok.

şimdi nerede korunmaya muhtaç olduğunu düşündüğüm birini görsem, aiırı bir ilgi gösteriyorum.
ama sen beni korumadın hayat, demek belkş de bu bilmiyorum.
herkes de az çok vardır bu hisler benimki fazlalaştı farkındayım.

bir taraftan incelikten kırılır bir haldeyim.
an geliyor ağzımdan aklıma gelmeyecek küfürler çıkıyor.

"soracahsan ki neye?
işte eyle."
:)

kuşlar böcekler gördüğümde beni mutlu eden "küçük detaylar" (ay iğrenç bir yeni moda laf bu, tesbit yapıyor, yaptığı durumla gönül bağı yok)beni bu ara mutlu etmiyor.

etmesi için kendimi zorlamayacağım.
mutlu olmak zorunda değilim.
mutlu görünmek zorunda da değilim.

mutluluk mutsuzluk, bunları geçtim, çoğu zaman beni ele geçirmiş duygu hep: telaş. ve endişe.
göz altlarım isyan ediyor.
hep olduğundan ufak gösteren suratım gittikçe yaşlanıyor sanki.

kendimi rahat bırakmak istiyorum.
kendime delilik izni verdim.
çünkü gerçekten herkesi idare etmekten yoruldum.
alttan almaktan da.
üstelik bunu ne kadar yaparsam yapayım, kendimce inanılmaz bir çaba göstersem de, karşı taraftakiler daha fazlasını istiyor.
oysa hepimizin bir yaradışılı, bir yapısı var.
eğilmek, terbiye olmak başka, doğaya karşı gelmek başka.
ben ise bana bunun yapılmaya başladığını hisediyorum sanki.

belki bunların hepsini popomdan uydurdum.
kimse benden bir şey beklemiyor.
(öyle mi?)
bunları bana söyleyen, benden isteyen benim.
her ne ise de.

delilik iznimdeyim.
sayfa açarım.
sayfa kaparım.
küserim, darılırım, barışırım.
isteyen bana ayak uydurabilir.
azıcık izindeyim.:)

18 Ekim 2010 Pazartesi

aynı ıstırabı hisseden var mı diye de merak etmekteyim...

güç farklı farklıdır. bazen para, bazen silah, bazen fiziki bazen de psikolojik üstünlük gerektirir.

öyle insanlar var ki, çok güçsüz görünürler. sevmelik, tatlı dilli, yardıma muhtaç, sevgi dolu bir halleri vardır.

öyle insanlar da var ki, çok güçlü görünürler. net, çoğu zaman keskin br duruşları vardır ve kendilerinden emin, her savaşa atılabilir görünürler.

ilk örnektekiler genellikle ikinci örnektekileri bir güzel afiyetle yerler.
tıka basa, tüküre tüküre yerler.

umurlarında bile olmaz demek yanlış olur, kimi neden ve nasıl yediklerini fark bile etmezler.

güçlü görünen kendni saklamaz. nettir dedik, flu tarafı yoktur, hamlesi önceden farkedilebilir.

oysa diğeri türlü çeşit atraksiyonuyla bilinmezlik doludur. rakibini feci hırpalar.
eğer sana kafayı taktıysa istediğin kadar saklan ondan, kurtulamazsın.

ta ki şu tanımları yapabilene dek.

sen hangisisin.
eğer bu tür bir ıstırap yaşıyorsan büyük ihtimal savaşçı olansın.
yanlış: savaşçı olarak algılanansın.

şimdi seçimini yapmalısın dostum:
aptal değilsin
dürüstsün
sevgin de nefretin kadar gerçek ve temiz.
fedakarsın.
hem de karşındaki insana saygı duyup, onun kişiliğini budamaya kalkmayacak kadar.
sen cidden güçlüsün.
o zaman silahlarını ve stratejini tekrar gözden geçir.

yolun zor yol.
sen silahların meydanda yaşamaya alışmışsın. aksi senin için hile demek. kendine saygı duyman lazım, bunsuz yapamazsın. gözyaşları kendiliğinden gözlerinden fışkırana dek ağlayamazsın. rol yoktur. hayat gerçektir senin için. idealler, ilkeler senin için yazılmış gibidir. dışına çıkamazsın.

ama esnemeden bu savaşı kazanman imkansız. bunu da anlarsın.

ne yapacaksın dostum?
kendine ihanet edecek misin?
kaderine lanet mi edeceksin?

o zaman biraz sus.
susmalısın.

sen sus çünkü unuttuğun bir şey var.
diğerleri.

sus ve onlar hakem olsun.
yavaş yavaş, adım adım sus.
ve bekle.

11 Ekim 2010 Pazartesi

kendine ait olmak

ne demek?

rahatça ağız dolusu küfredebilmek.
bulaşığı canın ne zaman isterse o zaman yıkamak.
istediğin kanalı izlemek.

zırt pırt keyfime dokunulmasından bıktım.
beni rahat bırakın.

9 Ekim 2010 Cumartesi

kız mutluydu

sabah uyandığında kendini yokladı önce bir. gözlerini bile tam açmadan kendi kalbinin sesini dinledi: deli gibi çarpmıyor. oh dedi. dün'ü düşündü bir çırpıda. iyi bir gün olmuştu dün. düşüncelerini bugüne kaydırdı. sakinlik vadediyor: plan yok, hava ılık, mutfak tezgahı temiz tek bir kirli bardak bile yok, ev derli toplu. "canım ne isterse yapabilirim" diye düşündü. "herkes iyi."

olmayan şey endişeydi aslında...suçluluk duygusunu kullanmaya bile gerek kalmamıştı. her şey iyiydi.

şimdi artık ağaçlıklı yollar benim, kedi yavruları benim, deniz kenarı benim, çay partileri, neşeli kahve fincanları, vitrinlerde şıkırdayan yeni giysiler, porselenler, perdeler benim diye düşündü.

şimdi artık...göğe baktığımda sadece şükür var, huzurlu hayaller kurabilirim, birine kızdığımda rahatça bunu ifade edebilirim. tekrar ben olabilirim diye düşündü.

birkaç dakika daha sükunetini yudumladı. sonra yavaşça, önce sağ adımını atarak hayata dalıverdi.