17 Temmuz 2010 Cumartesi

ablacık yazısı

uzuun yıllar oldu o minik kasabaya gitmeyeli.
canım arkadaşım orada yaşıyor. O orada yaşamazdan evvel şu an benim yaşadığım şehirde yaşardı. aynı işyerinde çalışırdık.
Benden yaşça büyüktü. işyerinde tecrübeliydi.
ve neden o işi hiç sevmediğimi, 19 yaşıma rağmen her sabah çocuklar gibi ağlayarak işe gittiğimi anlayamaz, bana kızardı.
ben tam anlamıyla çocuktum.
saf, temiz, öfkeli, istediğini alamayınca ağlayan.
çünkü o genç yaşımda her günümün 8 saatini memuriyet hayatında geçirmenin bir kabus olduğunu ona anlatamıyordum.
daralıyordum, çıldırıyordum, kafam böyle rutin bir hayata basmıyordu.

Kloş etekler, mini ceketler, naylon çoraplar...Küçük Hanımefendi olmuştum ve bundan da hoşlanmıyordum.
10 yıl sonra istifa ettim. o günden beri sadece ve sadece bir ya da iki kez etek giymemin sebebi budur.:)
İnsan zorla etek giyer mi?
giyer.
aslında hepsi sonraki hayatımın mecburiyetlerine hazırlık imiş, bilememişim.

bir insanı en güzel kim kandırır bilir misiniz?
Kendisi.

beni de hep ben kandırdım.
bana oynanmış bütün oyunları bana ben oynadım.

kendimi çok mutlu bir hayatım olduğuna inandırdım.

buna öylesine inandım ki hiç farklı bir hayat olabileceğini dahi düşünmedim.

çok güldüm, çok eğlendim.
ne kadar gerçekti?

bugün baktığımda bilemediğimi görüyorum.

bu sorgulama halimi seviyorum.
bu hal yeni bende.
bu hal güzel.

neyse...

arkadaşım emekli oldu, çocukluk kasabasından ev alıp yerleşti.
çok dürüst bir kızdır o.
kendini hiç kandırmaz.
genelde hayatı olduğu gibi görür ve ben buna hep kızarım.

çünkü hayat ne ki asıl?

hayallerinle gerçekler arasında kalmış bir zaman dilimi.

ne kadar yakınsa bu ikisi...kendini o kadar başarılı ve mutlu addediyorsun.
öyle mi?
salladım belki de kimbilir.
kocaman ve gereksiz bir tesbit işte.

yani ona bakıyorum o da bu halinden ve geçmişinden mutlu değil.

büyümüşüz.
ne?
yaşlanmışız.

ama brbirimizden huzur aldık.
bir tatlı huzur.
birbriimizi zedelemedik.
canımızın istediğini pişirip sakince yedik.
azıcık yürüdük.
deniz gördük.
çay içtik.

ve yine kendi hayatlarımıza ayrıldık.
onu tanıdığım ve onu sevdiğim, o beni sevdiği için şanslıyım.

annesi var.
tonton teyzem benim.

gece yarılarına kadar çocukluk hikayelerini anlattı bana.
Boşnaklar nasıl göçtüler vatana?
gelince nereye yerlştiler, nasıl yerleştiler, nasıl tutundular?
Kurtuluş Savaşı o egenin kıyılarındaki insanları nasıl kahramanlaştırdı?

Eski Teyzelerden, Amcalardan hayat öğretisi deyimler duydum.
şu an hiç birini hatırlamıyorum. yeri geldikçe hatırlarım diye inanıyorum.

çok keyiflendim, az biraz dinlendim.

ya blog, işte böyle.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

giden dalga illa ki geri döner..

düşünerek bulunmuyor bi son..
bi faydası..
bugüne kadar kendine yaptıklarını açıyoryun önüne.. en doğru tarot..
ve kendini anlıyorsun
..
şu replikteki gibi..
yaptım evet ama bil bakalım neden yaptım..

mazeret değil bu hayat ve yaşananlar da hata değil..

sezen ne güzel demiş..
Birileri yolda kalır, birileri yol alır
Kanun bu
Her insan kaderiyle gelir dünyaya
Malum bu
=)
yorumu yazan....
bir bilen atalet..=P

uctemmuz dedi ki...

tatlım...yolun taşlı kısmındayız. hangimiz hangi taşa bassak, sakın buna basmaaa diye birbirimize söylüyoruz. taşlarımız birbirinden farklı bile olsa. bu öyle güzel ki.:) teşekkür ederim.:)düz yolda da görüşmek diliyorum.hep birlikte.:)))

.. dedi ki...

yazı ve yorumlar öyle tam ki, yazacak bişey bulamadım ama
"okudum" demek için geldim.
teşekkürler 8)

uctemmuz dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
uctemmuz dedi ki...

canım burdamsın sen benim.:)