11 Ağustos 2014 Pazartesi

Ö dedirten mevzuular

Saçları hep aynı tonda taranmış, kıyafetleri benzer, yeme içme alışkanlıkları, çocuklarına davranışları, aşkları hep aynı insanlar...

Okullar, site aidatları, arabalar, restoran, cafe, barlar, yazlık muhabbetleri, iki ağaç görünce uçuç böceğine dönüşmeler, erkeklerine hep aynı tarz trip atan kadınlar, karılarını aynı sözlerle 'onore' eden adamlar...

Kitaplar, çocukların kursları, yeni yemek takımları, yeni internet uygulamaları, yeni teknolojik oyuncaklar; en son çıkan telefonlar,bilgisayarlar...

Nerede, kiminle, ne yaptığını duyurmalar, yaşıyordum hissi vermeler, yaşıyorum, buradayım, bak ilkokuldaki x kişi; senden daha öndeyim demenin gizli hazzı, dış ses ise şöyle der: "canııııım, özlediimmm... görüşelim mutlaka'

'Kim olduğumu anlamaya karar verdim' diyene
'ayyy bu yaştan sonra mıııı...hiç uğraşamam şekerim, ben bundan sonra sadece mutluluk istiyorum' diyenler..

'nedir peki mutluluk?' desen apışıp kalacak kişi zırvalamaları...

Çok zengin bir adam. Hani Hilmi'nin deyimiyle zepzengin insan fikriyatları:
'O öğrencilerin hepsi fuhuş yapıyor'
'Bari hepsi demeseniz, evlat gibi sevdiklerim var, tanıyorum onları'
'Hepsi. Hem ben kendi evladıma güvenemiyorum, sen elalemin evladına nasıl güveniyorsun' 
ardarda tonlarca buzu üzerinize boşaltan cümleler.

Bir yudum aşk dilenenler, sadece 'enerji' almak-vermek için kurulan ilişkiler. 
Ne istediğini bilmeyen adamlar, ne istediğini hiç düşünmemiş kadınlar.

Arabalar, otoyollar, avm'ler, diziler, filmler...ki artık hiç birinin sonunda şöyle denmez:
'Hey you bastard, I'm still here.'

Üç kuruşa, neredeyse gönüllü gibi çalışılan, köpek gibi çalışılan işyerleri, ayak oyunları, mobbingin kralı, küçük görmeler, paylamalar, hep aynı cümle 'savunma yapma'
Savunma yapma ki çekeceğin acı azalsın.

Diğer taraflar, asgari ücretten bankaya yatırılan paralar, ki SSK primi az ödensin, üstünü elden vermeler, hakkını soramamalar, şaşkınlıkla bakakalmalar.. Ama her akşam yemeğine çalıştırdığı insanın 1 haftalık maaşını çatır çatır verip, bunu çapkın erkeklikle açıklayanlar.

İşyerine genç ve güzel kadın aramalar, ona sarkmalar, yüzlerin kusmuğa dönüşmesi, konuşurken kıçın başın dağılması...
Hiç 'siz' diye hitap edilmemiş olanlar... Karılarından gördükleri aşağılanma ve onaylanmamadan bıkıp çareyi sokakta arayan adamlar, kendilerine insan gibi davranan birini görünce şaşırıp kalmaları, bundan hoşlanmamaları... aşağılanmaya devam etmek istemeleri.. adrenalin bağımlılığı gibi, aşağılanma bağımlılığı.

Kadınlar... İlk eşleri tarafından canları yakılmış, hayata ne kadar çabuk döndülerse o kadar çabuk kuralları öğrenmiş, aşağılamayı öğrenmiş kadınlar.

Tüm kadın ve erkeklerin aradığı aşk.

Ama aşkı arayan organizmalar, sadece organizma, bütünlüğünü bulamamış, aslında her hücreleri yoksunlukla ağlayan bireyler.

Herkes korkuyor.
Kandırılmaktan.
Aldatılmaktan.
Hiç kimse kendisi değil.

Tüm o avm'lerde, mağazalarda, marketlerde, telefon satıcılarında satılan şey tek bir ürün aslında:
'Maske'

'Gel abicim, en iyi maske bizde, son model, seni sana hayalinde olduğun kişi zannettirecek, çevrendekileri bile buna inandırabileceksin.'

Daha fenası...
Dindar olduğunu sanan, imansızlar.
Demokrat olduğunu sanan despotlar.
Güzel olduğunu sanan makyaj malzemeleri.
Yakışıklı olduğunu sanan otomobiller.

Daha daha fenası:
Tek kurtuluş olan çocuklar.. 'Şuna bak büyümüş de küçülmüş' Yetişkin gibi konuşan çocuklar. Hiç çocuk olamayacak çocuklar.

Tüm bunlar, iç ağrım, mide bulantım, kalp sızım, nefes almamı engelleyen duvarlar, hala onlara şaşırabilmeme şaşıran ve beni çocuklukla suçlayanlar.

'Hey you bastard, I'm still here.'
















2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bugüne kadar okuduğum, en aynı hissettiğim yazın galiba bu oldu(diğerlerine haksızlık etmek istemem).

Ben o sahnelerden çok yorgunum,kendimi küçücük dünyama geri çektim.

Öperim çok,
Ece

uctemmuz dedi ki...

o küçücük dünya dediğin şey, gerçektir en azından Ecem. çok zor be.