23 Ocak 2011 Pazar

ilk taşı dikeni olmayan atsın. oki?

dışarılarda dolaştım.
hep kafama göre gezeyim diye atıyorum kendimi dışarı.
amaçsızca ve sadece dinlenmek için yürümek istiyorum.
hiç yapamıyorum.
dün akşamki denemem de, bugünkü denemem de aynı şekilde bitti.
market torbalarıyla geri döndüm, çıktıktan 15 dakika sonra.

ve nikotin sakızının tadı berbat.

bu sayfaya gelip de mızırdanmalarımı sıkılmadan okumuş dostlara teşekkürler.
hep mızırdandım.
hiç içimdekini sizin anlayacağınız dilde yazamadım.
yazmadım.
normal insanlarla iletişim kurabildiğim yer sadece iki internet sayfasıydı bu süre içinde.

ve nikotin sakızının tadı berbat.

biri f. diğeri işte bu blog.
kendimi koşarak attığım yer.
sığındığım yer.
hep neşeli olduğum yer.
eski filmlerden, tuhaf şarkılardan bahsettiğim yer.
güldüğüm, konuştuğum yer.

kimse kimsenin bastonuna-dayanağına el uzatmasın benzeri bir şey demişti...
Taptuk Emre, Yunus Emre'ye..
ben çocukken izlediğim bir filmde.
Yunus Emre odun kırıyordu.
Taptuk Emre Bastonunu koydu önüne.
kır dedi.
Yunus Emre kırmadı.
kır dedi.
Yunus Emre kırmadı.
kır dedi.
Yunus Emre kırdı.
Bastonun bir parçası nehre uçtu.
Taptuk Emre dedi ki:
"Kim emrederse emretsin, kimsenin dayanağını kırma."
şimdi git o nehirdeki asayı takip et. onun vardığı yerdeki kişinin emrine gir.

böyle bir şey hatırladığım.

Allaha çok şükür dayanaklar var.
ben de kendimi aptalca da olsa, korkakça da olsa, sahte de olsa...
bu iki sayfaya attım hep.

ve nikotin sakızının tadı berbat.

neyse...ne kendime ne başkalarına anlatamadığım duygularımı, grapon kağıtlarıyla rengarenk süsleyip belki de sadece kendimin anlayabileceği şifrelerle yazdım.
güldüm.

bazen sevdiğim insanların yaptığı şakalar gibi şaka yapamadığım için üzüldüm.
çünkü neşem tam olarak gerçek değildi ve kendimi bazen zorluyordum. çok zorluyordum.
çok aptalca ve sadece kendimin bildiği komik duygular bile yaşadım.:)

sonra..dünyamın benden çıkıp, bir başkasının denetimine geçmeye başladığını farkettiğimde..
bir dolu gerginlik arasında..
bunu düzeltmek ve bana ait olanı geri almak istedim.
karşı tarafın nüfuz ettiği alanın genişliği kadar zor oldu bunu başarmak.
anlatabildim mi?

elimde kalan ve kurtardığım şey eskisi kadar temiz değil belki.
ama benim.
ve pek çok şeye sahip olup da..
aklı hala başkasının nefes alabileceği tek alanda gözü kalanlara çok sinirliyim.

ve nikotin sakızının tadı berbat.
ama sigaradan kurtarıyor insanı.

ısırgan otunu seviyorsan..
dikenine katlan.

15 Ocak 2011 Cumartesi

:)

bloguma her girmeye kalkışımda şifreyi unuttuğumu farkettim. hatta bir defasında yeni şifre aldım. aklımda mühim şeyler vardı. yazacaktım. istemiştim. ama yeni şifreyle uğraşırken ne yazacağımı unuttum. sonrasında yeni şifreyi de unutmuş olduğumu farkettim.
özetim beni anlatmıştır sanırım.:)

şimdi ben buraya gelsem..bir şeyler yazsam..halimi az çok bilenler neler yazacağımı hayal edebilirler. ama ben onları yazmak istemiyorum ki.
ne kimseyi üzmek, ne de kimseye yaşamadan anlayamayacağı bir dünyanın getirdiği güzelliklerden bahsetmeye niyetim yok.
sonrasında son derece iyi niyetlerle yazılmış-yazılacak-yazılabilecek destek cümleleri de hem sizi hem beni yorabilir.

ama sizi özledim. blogumu özledim. buraya pıtış pıtış yazmayı özledim.

blogun günlük hayatlarımızın büyük bir bölümünü kapladığı neşeli, muhabbetli, eğlenceli zamanlarını da çok arıyorum.

sayfiye evlerinin önünde yapılan akşam yürüyüşleri gibi gezerdim hepinizi. bunu pek seviyordum. yine yapabileceğimi bilmek güzel.:)

neyse...

bu aralar ya uykusuzum ya da bir yerlere koşturuyorum. sonra arada bir çok uyuduğum bir iki gün oluyor. aynı koridorun sağında solundaki odalarda pek çok aile, pek çok hayat, pek çok dünya var. Hemen hepsiyle az çok kaynaşmış oluyorsun . Sabahları uyandığında neşeli ve içten günaydınlar ediliyor. Ve gün başlıyor.:)

Çay da içiliyor, kahve de. Bildiğin Türk kahvesi yahu. Valla yapıp içiyoruz, yetmez birbirimize ikram ediyoruz.

Akşamları bazen koridorlara sandalye atıp muhabbetler edildiği oluyor. Hiç abartmıyorum canlarım var burada. Mustafa Kardeşim, Ayşem, bir kızımızın annesi (adını sormak aklıma gelmemiş), 2 Abim, bir-iki kardeşim daha.:)
Abilerimden biri bana evlat diye sesleniyor. Diğeri geceleri ne zaman çay demlese telefonumu çaldırıyor, bardağımı alıp koşuyorum.:) Çayım var al diyor, fazla yaptım sat satabildiklerine diye ekliyor.:) Bu; gördüklerine söyle gelip çay alsınlar demek.

Bahçeye indik geçen gün, sadece banka oturduğumda teşekkür ettiğim bir aile, bana arabalarının bagajlarından çıkardıkları devasa portakal ve limonu ikram ettiler. Sonra gidip yeniden bir poşet doldurdular. Onları da diğer arkadaşlara dağıtacağımı söyledim.

Cidden çok inanılmaz insanlık duyguları yaşanıyor. Sanki buraya giren herkes iyi bir insana dönüşüyor. Herkes birbirine yardımcı olmak için yarışıyor gibi. ama anlatmayı başaramam.

ay, işte böyle uzatmayayım.
sizi seviyorum.:)